Ölüm bol durur çocukların üzerinde. Bedenleri döner durur
içinde. Neden sığsınlar ki ölüme daha kaydırak borularına bile küçük
geliyorken. Onlar daha pamuk şekerlerini tutamazlardı ellerinde annelerinin
ellerine tutuşturduğu ıslak mendille ilgili hiçbir fikirleri yoktu henüz üç yaşında
henüz iki yaşında ve beş yaşındaki
bedenleri dönüp dururken ölümün içinde.
Büyümeleri gerekirdi.
Âşık olmaları ve dost kazığı yemeleri gerekirdi. Ağlamalılardı doyasıya gülmeyi
hak etmek için ve hak ettiklerinde gökyüzüne bakıp şükredeceklerdi küçükken
annelerinden öğrendikleri Tanrı’nın varlığına. Bir kez düşecekler kalkacaklar
ve acıyan yaralarını kimi zaman tek başlarına kimi zamansa kendi başlarına
yapamayacaklar ve annelerinin yardımıyla saracaklardı. Beklide babalarının ya
da ablalarının ağabeylerinin. Küçükken izledikleri çizgi film damaklarında
kalacak ve her yaşta hiç bıkmadan izleyeceklerdi. Ölüm bol gelirdi çocukların
üzerine daha yeni atmaya başlamış kalplerinin ritimlerini dinleyemeden
solucanların nefes alışverişlerini ezberlemek hak değildi elbette. Adaletten
hiç bahsetmiyorduk bile. Adalet… kime göre neye göre olduğu hep tartışılır boş
tenekeden ibaretti. Sadece çocukların ölümünde yoktu adaletsizlik. On dokuz
yaşındaki bedenleri sevgilisinin yanından kalkıp adalet için yollara
döküldüğünde ve ölüm onları havada yakaladığında adaletin adaletsizliği dalga
geçmişti onlarla ve sevgilisi dönmesini bekliyordu hala o masada. Çünkü on
dokuz yaşındaki bedenleri ayrılırken o masadan yarım kalmıştı hayalleri.
Okullarını bitirmiş, iş sahibi olmuşlar, evlilik aşamasındalardı ve çocuklarının isimlerini henüz
kararlaştırmamışlardı çünkü önce cinsiyeti hakkında ters düşmüşler ve
sonrasında sağlıklı olsun diye dua ederek birbirlerine sarılmışları henüz on
dokuz yaşındaki bedenleri. Onlar için çalınacak nice şarkılar vardı ve nice
yıldızlar altında dans edeceklerdi yağmur yağmasını dilerken. Oysa şimdi
yıldızlar hala gökyüzündeyken yağmur yağıyor yine fakat bu sefer tek bir farkla
kız elinde çiçekle düğününe değil de on dokuz yaşındaki aşkının toprak altına
atılmış bedenine en sevdiği çiçekleri ekmeye…
Ve ölüm bol gelirdi her bedene her hayale ve her sevgiye.