Lola Rennt - Neler Öğretti?

Filmin adını ilk kez okulda sinema dersinde duymuştum. "Koş Lola Koş" bu kızın nereye koştuğunu, niçin koştuğunu merak etmekle birlikte izlemeye karar vermem bir oldu.

Erken yaşlarda film dünyasına hayran olan ve 11 yaşında çekimlere amatör Super 8 filmiyle başlayan yönetmen, liseden mezun olduktan sonra projeksiyoncu olarak çalıştı. 1987 yılında, 22 yaşındayken, Moviemento sinemasının programcısı oldu ve saygın bir film tutkunu olan Alman yönetmen Tom Tykwer'ın filmini sunuyoruz.

Konusu şöyle; Genç ve güzel bir kız olan Lola’nın sevgilisi, mafya için kuryelik yapmaktadır. Son işinde Lola (Franka Potente) onunla buluşmakta gecikince Manni (Moritz Bleibtreu) alması gereken 100.000 DM’lik parayı kaybeder. Mafyanın sevgilisini öldürmemesi için Lola’nın 20 dakika içinde o para çantasını bulması veya biryerden bu parayı temin etmesi gerekmektedir. Zamana karşı yarış başlamıştır...

Maceraya eşlik edenlerin başında Franka Potente (Lola) ve Moritz Bleibtreu (Manni) geliyor. Filmde oldukça dikkat çeken kızıl saçlı kız Lola'nın başından geçen 20 dakikalık üç ayrı ama aynı olayın kombinasyonları gösteriliyor. Yani bir bakıma x olursa y olur, y olursa x olmaz, y ve x olmazsa z olur gibi farklı kararların Lola ve Manni'yi nasıl etkilediği veya etkileyeceği gösteriliyor. Paralel zamanda diğer insanların da hayatlarını çok farklı şekillerde etkileyebileceklerini de tanıklık etmiş oluyoruz.

Tom Tykwer'ın film üzerinden tam olarak anlatmak istediği ve büyük bir kesim insanın da farkında olmadığı kelebek etkilerini konu ediniyor. Kader olgusuyla da iyi bir şekilde harmanlanıp bazı eksikliklerine rağmen 1998 yılında Almanya'da gösterime giriyor. Alman filmlerinin soğukluğunu bir nebze hareketli sahneleri ve soundtrackleriyle ısıtan filmde Berlin sokaklarının güzelliğini de seyretmiş oluyoruz.


Almanya’nın en ünlü masal anlatıcılarından biri olan Hans Paetsch’in ses verdiği anlatıcı konuşur:
“İnsanoğlu, gezegenimizdeki en gizemli varlık belki de. Cevapları belirsiz sorulardan oluşan bir gizem. Kimiz biz? Nereden geliyoruz? Nereye gidiyoruz? Bildiğimizi düşündüğümüz şeyleri nereden biliyoruz? Neden onlara inanıyoruz? Sayısız soru, cevaplarını arıyor, bir cevap ise yeni bir soruyu doğuruyor. O sorunun cevabı da başka bir soruyu… Bu böyle sürüp gidiyor. Ama sonunda her zaman aynı soru olmaz mı? Ve her zaman aynı cevap?”

Kalabalığın arasından bir bekçiyi buluruz. Bekçi Schuster bize bakarak konuşur:
“Top sahada. Oyun 90 dakika. Bu bir gerçek. Gerisi tamamen  teoriden ibaret. O zaman hadi başlayalım…”

Filminde ana temasını oluşturan "kader" konusuna benimde ayrı bir ilgim var. İnandığım şu ki, aldığımız en ufak kararlar, attığımız en küçük adımlar, verdiğimiz ödünler, aldığımız tebrikler ve hayatımızda gözden kaçan birçok ayrıntı, bir başkasının hayatını küçük veya büyük oranda ama mutlaka etkiledi, etkiliyor ve etkileyecek potansiyelde rezerve edilmiş durumdadır.

Tom Tykwer, bu etkileri bize saniye farklarıyla anlatmış. Filmi kaba bir şekilde üç parçaya böldüğümüzde ilk parçasında Lola, market soygununda yardım ettiği erkek arkadaşıyla kaçarken vuruluyor ve ölüyor. Oyunu başa alıyoruz ve ikinci parçaya geçiyoruz. Lola yine evden 100 bin Alman Markı bulmak için babasının bankasına doğru koşmaya başlar. 100 bin Markı zorla aldıktan sonra sevgilisi Manni'nin yanına gider. Buluşmalarına ramak kala Manni hızla gelen ambulansın altında kalır ve ölür. Lola oyunu tekrar başa sarar bu sefer yolda rastladığı kumarhaneye girer cebindeki son parayla rulet oynar ve 10 dakika içinde 100 bin Mark'ın sahibi olur. Sevgilisiyle buluşmaya gider. Ama Manni'yi bir arabadan inerken görür. Manni, evsiz ve hiçte tekin olmayan adama kaptırdığı parasını geri almıştır ve gereken teslimatı yapmıştır. Lola ve Manni fazladan 100 bin Markla yollarına devam ederler.

Birinci ve ikinci parçasının sonunda Lola ve Manni'nin konuşmalarına tanıklık ediyoruz. O görüntüler için hazırlanan sahne, pespembe ışıklar altında sadece gövdeden üstü gözüken çiftin yatak odasında birbirlerine sordukları klasik sevgiliye sorulabilecek ilk on sorudan birkaçını duymaktayız. Bu sahnelerin gösterilmesi elbetteki sonu kötü biten parçaların tamiri için seçildiği aşikardır.

Ne yazık ki bizim böyle bir şansımız yok. Yani hiçbir zaman zamanı geri alıp hatalarımızı, yanlışlarımızı telafi edemeyeceğiz veya da hiçbir zaman yaşadığımız mutlulukları yeniden yaşayamayacağız. Elbette bunu biliyoruz, biliyoruz ama farkında değiliz. Bunlar ayrı şeyler.


Sürekli koşan kızıl saçlı (özgürlükçü olduğunu simgeler) Lola ile birlikte film boyunca bize eşlik eden önemli bir detay olarak Alman Techno Music soundtrackleri gösterilebilir. Sadece müzik altyapılarıyla değil vokallerde de Franka Potente'nin sesini duymaktayız. Sahnelerin hızıyla -ki genelde koşan Lola'yı görüyoruz- yavaşladığı yerler, slow-motionlarda arkadaki müzik gerektiği gibi ritm alıyor.

İşte soundtrack listesi:
1. Believe - Franka Potente
2. Introduction - Tykwer/Klimek/Heil
3. Running One - Tykwer/Klimek/Heil
4. Supermarket - Tykwer/Klimek/Heil
5. Running Two - Tykwer/Klimek/Heil
6. Running Three - Tykwer/Klimek/Heil
7. Casino - Tykwer/Klimek/Heil
8. Somebody Has To Pay - Susie Van Der Meer
9. Wish (Komm Zu Mir) - Franka Potente & Thomas D
10. Introduction - Remix Sun Electric
11. Supermarket (Super Clemek Remix) - Clemek Feat. Cle
12. Running One (Large Remix) - Lee Spencer & Johnny Klimek
13. Running Two (Remix) - Operation Phoenix
14. Casino (Solid State Remix) - Tommi Eckart
15. Wish (Big) - Franka Potente & Thomas D


İngilizce adıyla "Run Lola Run" olarak çevrilen film izlerken hep bir şeyleri anımsamak istedim ve sonunda da hatırladım. Filmi izlerken "Kelebek Etkisi" filminin kader olgusu üzerindeki ortak noktalarını hatırlamaya uğraşıyormuşum meğer. Kelebek Etkisinde'de yolunda gitmeyen şeyleri düzeltmeye çalışan bir adamı izlerken işlerin her seferinde daha kötüye gittiğini gördük. Yapım yılı açısından Lola daha önce çekilmiş tabi. Kelebek Etkisi dışında, "Son Durak" film serisini de anımsadım. Orada da kader kavramı işlenmişti. Daha öncede belirtmiştim kader, etki, değişim bunlar ayrıntıda gizli şeytan gibi, ilgi çekicidir. 

Filmde kullanılan bir teknikten de söz etmek isterim. Lola'nın bulunduğu sahneler 35 mm ile çekilirken diğer tüm görüntüler video kamerası formatında çekilmiş. Bazı sahnelerde Lola bilgisayar oyunu oynuyormuşuz hissi verdi. Merdivenlerden inen Lola'yı animasyon olarak vermeleri bu hisse etki oldu. Lola koşarken hayatına müdahale ettiği insanların gelecekteki halleri fotoğraf serileriyle verilmesi de ayrıca bir hoşluk katmış.

Başlangıç jeneriğine baktığımızda büyük puntolarla yazılmış isimler ve karakter isimlerini görüyoruz. Bu jenerik özel olarak hazırlanış. Jenerikteki fotoğraflar üzerinde altın nokta kuralı uygulanmış ve farklı açılardan portre çekimlerle verilmiş. Sanki hapishaneye giren suçluların verdikleri pozlar gibi. Sizce birilerinin suçlu olduğunu mu iddia ediyorlar? Yine kapanış jeneriğine baktığımızda isimlerin yukarıdan aşağıya aktığını görmekteyiz. Buda bir o kadar manidar duruyor. Belkide zamanı ileriye doğru değilde, sondan başlamışız geriye doğru gidiyoruz hissi, yani zaman tükeniyor demek olabilir miydi?

Neler Öğretti?
  • Her şüphe, sizi biraz daha hata yapmanız için teşvik edecektir. En kötü kararın bile kararsızlıktan iyi olduğunu düşünüyorsanız zaten şüphe etmezsiniz.
  • Kader... Var böyle bir şey, belki biraz istem dışı, belki de bizim müdahalelerimizle kendini sürdürüyor. Bunu tam olarak çözmüş değiliz sanırım. Ama kader... Var.
  • Daha kaç kere kızıl saçlı bir kızın Berlin sokaklarında nefesi tükeninceye kadar koştuğunu görebiliriz ki? İyi bir Berlin turu yaptık. Sokaklar, metrolar, marketler, telefon kulübeleri ve dahası...
  • Saniyelik farklarla hayatın akışının ne kadar değişebileceğini gösteren filmin mutlu sonla bittiğine inanlar var mı bilmiyorum ama bizim gördüğümüz kadarıyla öyle bitti. Peki ya sonrası? Bak, yine bilinmezlik.
  • İhtimaller, seçimler, tesadüfler, mantık, öfke, korku... 3 paralel öyküde insanı detaylarıyla etkileyen kurgusuyla başarılı bir yapım ve sene 1998.
  • “Run Lola Run” adıyla ABD sinemalarında gösterime giren film, Wolfgang Petersen’in “Das Boot”unun (1981) 20 yıl önce kırdığı rekoru kırmış ve ABD’de en çok seyredilen Alman filmi olmuş. Lola ile gönüllerde taht kuran Franka Potente ise Alman ve Hollywood yapımı filmlerde oynamayı sürdürüyor…
  • Bu film her ne kadar aksiyon ağırlıklı olsa da temelinde bir aşk hikayesini anlatmaktadır. Lola ve Manni'nin tutkulu aşkı...
  • Lola’nın alev rengi saçları renk değiştirmesin diye Franka Potente’nin tam yedi hafta saçlarını yıkamadığı söyleniyor. Kuşkusuz bu renk seçimi Lola’nın özgürlüğünü ve sıra dışılığını perçinliyor.