‘ Karanlık…
Her yer karanlık. Kim olduğumu bilmiyorum. Etrafımdakileri hissediyorum,
fısıltılar duyuyorum ama anlamlandıramıyorum. Sözcükler fazlasıyla boğuk ve
hareketsiz. Özgürüm, hiçbir şeye bağlı değilim ama hareket edemiyorum. Dondurucu,
fazlasıyla kuytu ve ıslak. Gözlerimi sadece bir saniyeliğine kapatıp açıyorum. Nerdeyim?
Nerde olduğumu bilmiyorum. Önümde büyük bir alan var ve birçok bina.
Yukarıdayım. Aşağısı çok karanlık, sonsuz gibi. Ama üst taraflar görülebilecek
şekilde aydınlık. Aşağıya bakıyorum. Kendimi bırakıyorum. Aşağı doğru
süzülüyorum ama korkmuyorum. Korku yerine hayranlık kaplıyor içimi.
Değişiyorum. Artık o ben değilim. Karanlıkta hatırlayamadığım bir yüz görüyorum, bir siluet gibi. Ellerini
dudaklarına götürüyor ve dudaklarının üstüne koyuyor. İşte o anda uyanıyorum.’
Doktor
Thomas günlüğümden bu bölümü okuduğunda benimle özel olarak konuşmak istediğini
söyledi. Tedavinin yanıt vermediğini düşünmeye başlamak için pek çok
sebebim var. Rüyalar gittikçe daha
karanlık ve daha uzun hale gelmeye başladı. Ve tabi uyandığımda karşılaştığım
baş ağrısı ve burun kanaması… İlk başta bazı hastalıklardan şüphelenilip sonuç
alınamayınca psikolojik tedavi için yatırdılar beni buraya ve yaklaşık 1 yıl 10
gün gibi bir süreyle bir şekilde tedavi ediliyorum. Sonuç mu? Belki bir süre
sessiz ve karanlık bir uyku. Rahatsız edici bir sessizlik ve derinlerde yatan
bir pusuya yatma hikayesi. Bir bekleyiş olduğunu biliyorum. Şimdi o uyanmak
üzere. Hissediyorum. Ama ne olacak bilmiyorum. İşte tedavi saatimde geldi şimdi
doktorla konuşma zamanı. Bana onun yanına gitmem için yardım etmeye geldiler.
İki iri yarı beyaz üniformalı adam. Onlara ne yapabilirim ki? Altı üstü 18
yaşında zayıf ve kısa bir kızım. Yolu biliyorum, aslında yalnız da gidebilirim. Her neyse işte yürüyorum. Koluma girdiler. Oldukça
popülerim değil mi? Uzun, sessiz ve
beyaza boyanmış bir koridordan geçiyoruz. Şu beyaz, beni sakinleştirmesi mi
gerekiyor? Aslında sinirlerimi bozuyor. Rahatsız edici. Her yer beyaza boyalı
ve herkes beyaz giyiyor. Bunu sanırım uygun bir ara ona söylemeliyim. Belki bir
şeyler yapabilir en azından benim odamda. Koridordan geçerken etraftaki diğer
hastalara da bakıyorum. Bazılarına selam veriyorum, diğerleriyle konuşmuyorum.
Fazlasıyla net çizgilerim var. Sonuçta
buradan çıktığımda hiç birini hatırlamak istemeyeceğim. Burada ne işim olduğunu
bile bilmiyorum. Bunları düşünürken koridor bitti bile.Şimdi sağa dönüp on altı
adım attıktan sonra işte doktorun odası. Evet tam on altı adım. Can
sıkıntısından sayıyorum koridordaki her adımı. Anlarsınız ya yanımdakiler pek
neşeli tipler değil. Odaya giriyorum ve doktor ayağa kalkarak yanıma geliyor.
Merhaba doktor nasılsın diyorum ve bana cevap verirken samimi bir şekilde
gülümsüyor. Her zamanki hali. Bana en sevdiği içkiden ikram ediyor. Koca bir
bardak su. Gülümseyerek alıyorum ve yudumluyorum. Çünkü uyumlu olmak
zorundayım. Buradan çıkmanın tek yolu bu. Doktor Thomas direkt konuya giriyor.
Ailemle konuştuğunu ve günlüğümü okuduktan sonra bana hipnoz yapmak istediklerini
söylüyor. Tabi benim de rızam olursa. Bu konuda endişelerim var tabi. Sonuçta
kendimde olmayacağım ve istemediğim şeyler söyleyebilirim. Bana ne
soracaklarını bilmiyorum ve annem fazlasıyla meraklıdır. Ona söylemediğim
şeyleri söylememe neden olabilir. Stratejik hareket etmek zorunda olduğumu
biliyorum ve kabul ediyorum. Onlar içeri giriyorlar doktorun sağına ve soluna
oturuyorlar. Endişeli görünüyorlar. El
sallıyorum. Gülümsüyorlar bu onlar için yeterince tatmin edici olmalı. Ve işte
başlıyoruz doktor elinde bir tür kristalli sağa sola sallarken yumuşak bir ses
tonuyla ondan geriye doğru saymaya başlıyor. On, dokuz, sekiz, yedi, altı, beş,
dört, üç, iki, bir ve sıfır… Doktor bana bakıyor ve o ne derse yapmamı istiyor.
Onaylıyorum. Fakat ters giden bir şey var. Cevaplarımı bilinçli veriyorum.
Böyle olmaması gerekmiyor mu? İstediğim bilgiyi verip istediğimi
vermeyebiliyorum. Önce adımı yaşadığım yeri falan soruyor. Bunlar doğrulayıcı
sorular olmalı. Geri dönmemi söylüyor. Nereye gideceğimi bilmiyorum. Geriye dön
ve her şeyin başlangıcına git diyor. Nasıl olacağını bilmiyorum gözlerimi
kapatıp derin bir nefes alıyorum. Ve yine o çatıdayım. Rüyamın olduğu yerde.
Anlatmamı istiyor anlatıyorum. Rüyamın içinde olduğumun farkındayım ama bunun
bir rüya olduğuna artık inanmıyorum. Gerçekten buradayım, buradaydım. Aşağıya
bakıyorum. Sonsuz. Kendimi aşağıya bırakıyorum. Aynen rüyamdaki gibi
süzülüyorum. Bu çok farklı bir şey. Düşüyor gibi değilim daha çok ait olduğum
yerdeyim. Ve yine değişiyorum. Farklılaştığımın farkındayım. Ve işte yine o
yüz. Elleri dudaklarında. Yaklaşıyor. Onu daha önce hiç bu kadar yakından
görmemiştim. Sadece o ve ben varım. Yaklaşıyor, ellerimi tuttu. Aman Tanrım! O,
o yumuşak değil, deri ve et gibi değil. Daha çok mekanik bir şey, makine gibi. Onu
hissediyorum, bana bakıyor. Ona bakıyorum. Artık hazır olduğumu söylüyor,
gözlerimi kapatıyorum ve işte rüyamın başladığı yerdeyim. O dondurucu yer. Yine
fısıltılar duyuyorum. Fakat bu kez daha anlamlılar. Bunlar annemin ve babamın
sesi. Korku dolu geliyor. Sanırım biri ağlıyor. Odaklanmaya çalışırken sesler
tekrar boğulmaya başlıyor. Soğuk, çok soğuk ayrıca ıslanıyorum. Bu beni daha da
üşütüyor. Sular ne zaman bu kadar arttı. Gittikçe de yükseliyor. Etraf karanlıktan çok
kırmızılaşmaya başlıyor. Ve işte yine görüyorum onu. Yanıma geliyor, bana
bakıyor. Şu an göz gözeyiz. Benimle konuşuyor ama dudaklarının hareket ettiğini
sanmıyorum. Geri dönemeyeceğimi söylüyor, buraya hiç gelmemem gerektiğini.
Buranın bir zihin kontrol merkezi olduğundan söz ediyor. Beynin karanlık
bölgeleri olduğunu söylüyor. Asla gelmemem gereken yer. Artık korkuyorum.
Aslında ben bir makineden mi ibaretim? Peki şimdi ne olacak. Bedenimden ayrı
kimsesiz bir zihinim sadece. Yine elleri dudaklarında ve sus diyor. Artık o yok
ve etraf duvarlarla çevrili fakat bu duvarlar betondan değil. Yaklaşmalıyım.
Yürüyorum. Dokunuyorum. Bu da neyin nesi. Yumuşak , kırmızı, ve ıslak. Soğuk
değil, ılık bir ortam. Gittikçe daralmaya başlıyor ve artık konuşamıyorum.
Gözlerimi kapatıyorum. Kalp atışlarım yavaşlıyor. Vücudum değişiyor. Nefes
alamıyorum, aslında buna ihtiyacım var mı onu bile bilmiyorum. Karnımda bir şeyler oluyor. Orda bir hortum var.
Yumuşak o da etten olmalı. Korkuyorum, ağlamak istiyorum. Ağlayamıyorum.
Gözlerimi açmalıyım. Son bir kez de olsa. Çünkü artık sadece bir bilinçten
ibaretim . Ama açamıyorum. Sadece dönüşümü hissedebiliyorum. Ben … Tanrım! Bir
rahimdeyim. Anlamak istemiyorum, hatırlamak istemiyorum. Mekanik bir ses
duyduğumu hissediyorum sadece.
-
Her
şeyi sil.