Geceye Bir Şeyler Bırak, Ben Gelir Toplarım

Mesela evde kokunu bırak, gittiğin belli olmasın. Sokakta adımlarını bırak, hala beraber yürüyor olalım. Denizde yansımanı bırak, karşılıklı bakışalım. Havada nefesini bırak, aynı şehirde yaşayalım. Bardakta tadını bırak, tekrar içelim.

Gündüzleri gecelere göre daha insaflı görünüyor olabilir ama öyle değil. Gündüz güneş var, hava aydınlık, tüm gerçekler apaçık ortada. Her şeyi görüyorsun. O anda fark edemiyorsun belki, oysa tüm izler hazırlanıyor gece için... Şehrin küçüğü büyüğü fark etmez, herhangi bir köşesinde iz bırakmışsa alıp başını gitmez. Yaşamak, bin parça halinde, kırık kalbinle yaşamak...

Gece olmuş, gündüzün tüm hıncı kendini bırakmak için sabırsız. Sen savunmasız. Ağlamak iki damla gözyaşı değil, bir melül bakıştır şimdi. Hala bölünüyorsun, kırılıyorsun, parçalar çoğalıyor. Toplamak seni, kime düşecek bilinmiyor. Bu dağılma hengamesi ilk değil, son olmasını istiyorsun o hiç değil. En ağırı bu sanıyorsun, büyük yanılıyorsun. Şimdi kırıkların daha çok, onlarda büyüyecek...

Görmek, işitmek, tatmak, koklamak ve dokunmak sana; Beş duyunun da ortak çaresizliği şimdi. İlk kez seven bir çocuk gibi, yağmurdan kaçmayan kelebek gibi çok sevdim seni. Tahribatın da o denli.

Önce kısaldı cümleler, araya soğuk bir rüzgar girdi. Kalplerimiz henüz buz tutmadığı için tekrar sarıldık. Isındık mı? Hayır. Oda sıcaklığında bekletilen duygularımız var bizim. Mevsimini bekliyoruz belki de, ya alev alıp tutuşmak için, ya da buz kesip kırılmak için. Bu belirsizlik hep var. Hiç geçmedi.

Bazen çekip gidiyorsun. Nereye gidiyorsun çocuk!? Geceye bir şeyler bırak ben gelir toplarım.