Elysium (Yeni Cennet) Film Eleştirisi

Amerikalıların klasik uzay temalı filmleri gibi bir his uyandırsa da alt metninde yatan birçok sosyolojik olayın üzerinden de geçilmiş olduğunu izleyeceksiniz. Güney Afrikalı yönetmen Neill Blomkamp bir önceki düşük bütçeli filmi Yasak Bölge'ye göre neredeyse üç kat daha fazla harcama yapmış. Bütçe büyüdükçe içeriğin sadece görsel efektlerden meydana gelmesi, kimi izleyiciler için gayri samimi bir imaj yaratabiliyor. Nitekim "Yasak Bölge", Elysium'a göre biraz daha samimi bulunduğu yorumlar arasında yer almaktaydı. 2013 yapımı film, bilim-kurgu, aksiyon ve bir parça dreamın yer aldığı WB yapımıdır. Baş karakterimizde Max (Matt Damon), Kruger (Sharlto Copley), Frey (Alice Braga) ve Delacourt (Jodie Foster) yer almaktadır.

Hikayemize kısaca değinmek gerekirse; artık yaşanacak bir yer olmaktan çok uzaklaşmış dünyanın 2154 yılındaki halini Los Angeles örnekleminde izlemekteyiz. Yıkık dökük sokaklarda robotlar nezaretinde yaşayan insanlar (bir nevi köleler) ağır şartlar altında çalıştırılmaktadırlar. Max, ağır radyasyonlu işlerde çalışmaktadır. Diğer tarafta ise Elysium, yani "yeni cennet" dediğimiz ancak sayıları sabitlenmiş zengin insanların yaşayabildiği, olabildiğinde sağlıklı ve sonsuza kadar devam etmesi planlanan alternatif bir yaşam istasyondur. Dünya ile Elysium arasında mekiklerle ulaşım sağlanmakta ve Elysium kimliğine sahip olmayan hiç kimse oraya gidememektedir. Ve malumunuzdur ki herkes oraya gitmek istemektedir. Çünkü tedavisi mümkün hastalıklar bile dünyada artık yanıt bulamamaktadır.

Filmin alt başlıklarından biri de: Kapitalist sistemin günümüz oranla hiçbir şey değiştirmeden devam etmesi olarak tanımlanabilir. Varlıklı insanlar kendilerine daha rahat ve konforlu bir hayatın peşinde tüm güçlerini kullanırken, yoksulların karın tokluğuna en ağır işlerde çalışıp yaşam mücadelesi vermesini görüyoruz. Zenginler daha da zengin olmak için olağanca şiddetlerini esirgemeden sunuyorlar. Birilerinin bu duruma baş kaldırması gerekiyor öyle değil mi? Bu baş kaldırı ancak çok mecbur kalınan bir olayın ardından gelişebilirdi. Ölüm kalım meselesi gibi mesela...

Robotlar tarafından sıkı bir disiplin altında yönetilmek hissi, korku verici. Senin kalp atışlarına göre muhtemel bir suç işleme olasılığını hesaplıyor ve ona göre önlemini alıyor, seni tutukluyor mesela. Fabrikalarda insan emeği yerine robotların çalıştığı ve yine insanların çalışabileceği kısıtlı iş alanlarından birisininde robot üretimi olduğunu düşünürsek, insanlar için karanlık bir son 2154 yılıyla öngörülmüş. Bu kadar yakın zamanda dünya düzeninin alt üst olacağına inanmıyoruz Çünkü iyi niyetli düşünmek istiyoruz. Umutlarımız dünyanın hep daha iyi bir yer olması yönündedir. Oysa bunu gösteren pek bir emare görünmüyor öyle değil mi? Her tarafta savaş ve açlık sorunları yıldan yıla büyüyerek ilerliyor.

Jodie Foster canlandırdığı karakter için biraz büyük gelmiş gibi. Matt Demon, yerinde tercih olmuş dedirtiyor. Sharlto Copley, Neill Blomkamp'ın bir önceki filmine göre gece gündüz farkıyla karşımızda, olmuş diyelim yinede. ve Alice Braga, annelik içgüdülerini bize hissettirdi. Başarılı oyunculuk, başarılı senaryo ve düşündüren ana fikir bende olumlu izlenimler bırakıyor.