Giriş
Çağımızın yeni iletişim teknolojileriyle
geldiği durum, modern teknolojilerin gelişmesiyle günden güne evrimleşme
sürecine giriş noktasına vardı. Bilgisayarların, akıllı telefonların ve
özellikle internetin her yaştan kesimi etkisi altına alması ve yaygınlaşması
insanlar arasında iletişim bozukluklarına neden oluyor ve insanlar,
kendilerince kurdukları sanal dünyalarında daha çok vakit geçiriyorlar. Bu
durum toplumsal hareketsizliği yaygınlaştırıyor.
İletişim teknolojisi denilen internet ve
cep telefonları aslında iletişimimizi sıfıra indirgeyebiliyor. Hatta insanlarla
ilişkilerimize balta vurabiliyor. Bunun yanı sıra insanlara ulaşmak kolay
olduğu için ilişkilerin bir heyecanı kalmıyor ve insanlar başka heyecanlar
aramak için yine modern teknolojiyle farklı yollara sürüklüyorlar kendilerini.
Gerçek hayattan kopma noktasına geliyorlar ve insan ilişkilerinde
iletişimsizlik doğuyor, gittikçe yalnızlaşıyorlar.
Bütün bunlar internetin verimsiz ve
bilinçli veya bilinçsiz kötü kullanımının sonucu. İnternetin amacı; insanları
bilgilendirmek, eğlendirmek, onlara yaşamlarında kolaylıklar sağlamak ve
onların boş zamanlarını verimli geçirmektir. Ancak yapılan işlerin sonucunu ve
işlerin nereye varacağını hesap etmek, tahmin etmek gerekir. Yoksa yukarıda da
değindiğim gibi modern teknoloji araçlarının kullanımı trajik sonuçlara yol
açabilir.
Bugüne değin yeni iletişim
teknolojileriyle ilgili birçok film ve belgesel çekildi, kitaplar yazıldı. Kimi
yönetmen ve yazarlar internetin çağımıza ne gibi etki ettiğini, olumlu ve
olumsuz katkılarını ortaya koydular; kimileri ise bu teknolojilerin nasıl
ortaya çıktığı hakkında araştırmalar yapıp tarihçelerini ele aldılar. Bu yazıda
‘’Disconnect’’ filmini inceleyerek yeni iletişim teknolojilerinin kitle iletişime
ne gibi olanaklar ve olumsuz etkiler yarattığı ele alınacak.
Film
Hakkında
‘Disconnect’, Türkçe adı ‘Sanal Hayatlar’
olan 2012 yılı, ABD yapımı drama ve gerilim karışımı bir filmdir. Yönetmen
koltuğunda Henry Alex Rubin’in oturduğu filmin senaryosunu Andrew Stern kaleme
almıştır. Başrollerinde Jason Bateman, Hope Davis, Frank Grillo, Alexander Skarsgård ve
Andrea Riseborough’ın bulunduğu film, yeni iletişim teknolojilerinin insanlar
üzerinde ne gibi olumsuz etkiler bıraktığını konu edinmektedir. Filmin IMDB
puanı ise 7.6 oranına sahip.
Filmin konusu dört farklı hikayeden
oluşuyor. Geçmişte bebeklerini kaybettiklerinden birbirlerine sırlarla dolu ve
mesafeli olan karı kocanın kredi kartlarının, bir sohbet (chat) sitesindeki
dolandırıcı tarafından hacklenmesi ilk hikayenin konusu oluyor. İkinci hikaye, Facebook
üzerinden sahte bir hesap açıp yalnız ve asosyal bir arkadaşına kabadayılık
taslayarak, arkadaşını intihara sürükleyen çocuğunu dize getirmeye çalışan,
bilişim suçları ile ilgilenen bir polis memuru... Üçünci hikaye, ailesine fazla
vakit ayıramayan işkolik bir avukat... Ve son olarak kendini mesleğine adamış
hırslı bir muhabirin, makale yazmak için yetişkin sitelerindeki mücadelesi
esrarengiz bir şekilde anlatılmış.
Filmde bilişim suçları polisi olan Mike
Dixon (Frank Grillo), 6 yıl önce eşini kaybetmiş ve oğlu Jason’a (Colin Ford)
bakabilmek için emekliye ayrılmıştır. Ticaret işiyle uğraşan Derek Hull (Alexander Skarsgård)
ve karısı Cindy (Paula Patton) geçmişte bebeklerini kaybedince birbirlerine
sırtlarını dönüp mesafe koymuşlardır. Bunun mutsuzluğundan dolayı Cindy, sanal
ortamda bir destek grubuna katılmış ve bir adamla dertleşmeye başlamıştır.
Fakat o kimliği belirsiz adam, kadının bilgisayarına virüs gönderip tüm kişisel
bilgilerini çalmış ve kredi kartını da hacklemiştir. Kocası Derek, bu durumu
çözebilmek için bilişim suçları polisi Mike Dixon’dan yardım ister ve böylece
teknoloji sayesinde Mike ve Derek’in yollarının kesiştiğini görürüz. Mike olayı
çözer. Bu sayede karı koca arasındaki sırlar ortaya çıkar. Fakat dolandırıcının
ceza görmesi konusunda Mike yardımcı olamayınca, Derek eşi Cindy ile birlikte
dolandırıcının peşine düşer. Fakat sonra paranın bir değerinin olmadığını
anlayıp birbirlerini ne kadar çok sevdiklerini anımsarlar ve bu olay onları
birbirlerine daha çok bağlar.
Rich Boyd (Jason Bateman), bir avukattır.
Oğlu Ben (Jonah Bobo), müzikle uğraşan asosyal bir çocuktur. Ben; polis Mike’in
oğlu Jason ve arkadaşı Fry’nin Facebook’da Jessica adında sahte bir hesap
açmalarıyla oyuna gelir. Sahte Jessica’nın gerçek olduğuna inanarak onunla
sohbet eden Ben, Jessica’ya gönderdiği müstehcen fotoğrafını, Jason ve Fry’nin
tüm okuldaki öğrencilere yayması sonucunda intihara kalkışır. Jason pişmanlık
duyarken, Mike oğlunun yaptıklarını öğrenir ve ona bağırmaya başlar. Jason ise babasına
kötü bir baba olduğunu ima eden şeyler söyler. Burada, ebeveynlerin çocuklara davranış
tarzlarının önemini görüyoruz. Mike, daha sonra oğlunun Jessica adıyla Ben’e
Facebook üzerinden gönderdiği mesajları okur ve Jason’ın kendisi hakkında
düşündüklerini öğrenir. Ailede birbirlerine koyulan mesafeler, teknolojinin de
etkileridir bir bakıma. Ve Mike Ben’in intihar etmesinden sorumlu oğlunu
korumak için tüm mesajları siler. Vicdan azabı duyan Jason ise Ben’i görmek
için hastaneye gider ve Ben’in babası Rich ile karşılaşır. Rich ise adı
konusunda bile yalan söyleyen Jason’da bir acayiplik sezer ve Ben’in
yıllığından Jason’ın fotoğrafını bularak onun Jessica adlı sahte hesabı açan
kişi olduğunu anlar. Sonrasında Rich, Mike’in evine gider ve iki baba da kendi
oğullarını savunarak kavgaya tutuşurlar. Kavga esnasında Rich, Jason’a
yanlışlıkla küçük bir darbe indirir. Mike ise oğlu Jason’a sarılır. Burada ise
Rich ve Mike’in yolları kesişmektedir.
Nina Dunham (Andrea Riseborough), kendini
mesleğine adamış, hırslı, yerel televizyon kanalında çalışan bir muhabirdir.
Mesleğinde yükselebilmek için çocuk pornosu endüstrisinde işçi haline gelen çocukları
araştırmaya başlar ve sanal bir chat odasında 18 yaşındaki sanal striptizci
Kyle (Max Thierlot) ile tanışır. Kyle’ı kendisiyle röportaj yapmaya ikna eder.
Fakat Nina, federallerle Kyle’ın yaşadığı yer hakkında bilgi vermesi için
işbirliği yapmaya zorlanınca olaya polislerin de dahil olmasıyla Kyle’ın başı
patronuyla belaya girer. Avukat Rich, Nina’i federallere bilgi vermesinin doğru
olduğunu söyler ve Nina ve Rich’in yolları da burada kesişir. Federallerin
Kyle’in çalıştığı yere baskın düzenleyeceklerini Kyle’e söyleyen Nina, Kyle’e
değer verdiğini göstermek için onun kendisiyle gelmesini söyler. Fakat Kyle
Nina’ya güvenmez. Kyle’in patronu Harvey ise olanları gözlemlemiştir ve Nina’ya
darbe indirir.
‘’Sanal Hayatlar’’dan çıkaracağımız ders şudur
ki; teknolojik ürünlere ne kadar bağımlı olursak olalım, onlar işimizi ne kadar
kolaylaştırırsa kolaylaştırsın, bu ürünleri kötü amaçlarla kullanırsak eninde
sonunda başımıza kötü şeyler gelebilir; ailemizden arkadaşlarımızdan
uzaklaşabiliriz. Sevdiklerimizin, sevginin değerini anlamak için başımızı şöyle
bir kaldırıp bakmalıyız etrafa. “Bizim için ne önemli? Ne yararlı? İhtiyacımız
dışında interneti kullanırken çevreye ve bize ne gibi zararlar veriyoruz?” Bu
soruları kendimize sorarak hareket etmemiz akıllıca olacaktır. Filmde de zaten
hatalardan ders çıkarıp her karakter ailesinin değerini anlıyor. Sevginin,
dayanışmanın, internetsiz, teknolojisiz bir ilişkinin değerini daha iyi
anlıyorlar.
Yönetmen Henry Alex Rubin, filmi anlatış
tarzıyla tüm güzel övgüleri hakediyor sonuna kadar...
Teknolojinin
Acımasız Yüzü…
Film, günümüz modern teknolojik
dünyasının bir özeti. Tabi ki önemli olan internetin bize sunduğu imkanlardır;
fakat bunu kötü amaçlarla kullanan, insanların aciz aklıdır. Asıl tehlikenin
internet değil, “insanlar”ın olduğu gerçeğini yüzümüze tokat gibi çarpan bir
sinema eseri Disconnect.
‘’Medya, insanların zihinlerini ve
düşünce haritalarını şekillendiren bir araçtır.’’ Walter Lipman’ın ‘’Kamuoyu’’
adlı kitabından alıntıladığım bu cümle, ‘’Disconnect’’ filmini özetliyor bir
nevi. İnternetin insanları nasıl etkisi altına aldığını, onları gerçek hayattan
nasıl soyutladığını; gerek anlatış tarzı gerekse oyunculuklar olsun eleştirisel
ve gerçekçi bir şekilde anlatan bir film. Sanal hayatın gerçek hayattaki
değerleri nasıl yok edişini, dünyamızı nasıl alt üst ettiğini görüyoruz bu
filmde. Sanal hayatların esaretinde yaşamaya devam ettiğimiz sürece, gerçek
hayattan da bir o kadar uzaklaşıyoruz farkında olmadan. Elbette ki internet
hayatımızı kolaylaştırmak için var. Ama
kötü amaçlarla kullanıldığında başımıza ne gibi felaketler açacağı aşikar.
‘’Farklı kimliklere bürünsen de tanıyorum
seni.’’ Filmin sonunda çalan müziğin bu sözleri, teknolojinin insan hayatına
nasıl etki ettiğini özetleyen bir nitelik katıyor filme. İlgisizlik ve
iletişimsizlik, insanları gittikçe yalnızlaştırarak onların internet ortamında
farklı kimliklere bürünmesini sağlıyor. Bireyler, ailelerinden ve
arkadaşlarından uzaklaşarak kendi dünyalarına kapanıyor. Yaşamak istedikleri
hayatı internette arıyorlar. Ancak gerçek olan şu ki, sanal hayatın gerçek
yaşantılarla ilgisi yok. Ön yargılar ve birbirinden uzaklaşan insanlar,
internet ve bize kaybettirdiği gerçekler, hatalar ve güven… Sahte samimiyet ve
kurmaca bir düzen… Sanal hayatların esaretinde yaşadığımız sürece, gerçek
hayattan da bir o kadar uzaklaşıyor olacağız. Teknolojinin acımasız yüzü, üç
farklı hikayeyle birleştirilerek ‘’Disconnect’’ ile serildi gözler önüne.
İnternetin
Etkisi
Görüldüğü gibi filmin ana teması
internet… Dört hikaye de internet üzerinden birleşip kesişiyor. Peki geniş
anlamı ile internet nedir? Nasıl yaygınlaştı? Nasıl küresel boyutlara ulaştı?
Bu ve buna benzer sorulara cevap bularak konu daha iyi anlaşılabilir.
İnternet ilk kez 1969’da Amerika Savunma Bakanlığı
Araştırma Dairesi tarafından bakanlık bilgisayarları arasında enformasyon
alışverişini sağlamak için kullanılmaya başlandı. Daha sonra araştırma
kurumları ve üniversiteleri içine alacak şekilde kapsamı genişletildi.
İnternet, dünyadaki tüm bilgisayarların bağlanması ile birbirleriyle iletişim
halinde olmasını sağlayan bir ağdır. Kullanımı gittikçe artan internet,
hayatımıza yeni semboller, kelimeler, bilgiler getirdi. Kullanıcılarına bilgiyi
kaydetme, yayma ve bilgiye kolayca erişebilme olanağı sağladı. Yaygınlaşmasının
en temel sebebi ise maliyetinin ucuz olması ve hızlı bir iletişime imkan
tanımasıdır. Bu sayede internet, milyonlarca kullanıcıya ulaşmıştır.
Peki internetten nasıl faydalanıyoruz?
İnternet, icat edildiği günden günümüze değin hızla ve büyük oranda gelişme
gösterdi. Başta bilgi alışverişini sağlamak, e-posta ile iletişim kurmak
amaçlarını taşıyan internet, gittikçe eğlence kapsamına da ulaştı. Online
oyunlar oynamak ve sosyal medya üzerinden profil oluşturarak arkadaşlarla ve
küresel çapta insanlarla iletişim kurmaya olanak tanıdı. Bunun yanı sıra online
alışveriş, e-ticaret, iş amaçlı kullanma internetin sağladığı diğer
kolaylıklardır. İnternetin en yaygın kullanım amacı ise insanların sosyal medya
hesaplarını kontrol etme isteğidir. Özellikle Facebook, Twitter gibi sosyal
ağlara neredeyse günün büyük kısmında girilebiliyor.
Televizyonda olduğu gibi internette hem
umut hem de kaygı uyandırabiliyor. Hızlı bir şekilde yaygınlaşmasıyla her
yaştan insanı etkisi altına alıyor. Bazı insanlar kimliklerini gizleyerek
anonim olarak takılabiliyor internette. Herkes
kendini özgürce ifade edebiliyor. İnternet bireylere çeşitli olanaklar
ve sosyalleşme imkanı da sunuyor. McLuhan’ın ‘’araç mesajdır’’ düşüncesine ise
internetteki etkileşimin bir özeti gözüyle bakabiliriz.
‘’Disconnect’’de
Yeni İletişim Teknolojileri
‘’Disconnect’’ filminde yeni iletişim
teknolojilerinin kullanımını ele alacak olursak oldukça son model dijital
araçlara sahip kullanıldığını tahmin edebiliriz. Polis memurunun oğlunun
dizüstü bilgisayar, arkadaşının ise iPad kullanması, muhabirin dizüstü
bilgisayar ve akıllı telefon kullanması, avukatın akıllı telefon kullanması ve
karı kocanın dizüstü bilgisayar kullanması göze çarpan modern iletişim
araçlarıydı. İnternet her an ellerinin altında, onları etkisi altına almış.
Filmde avukat ve çocuklarının yemek
masasında bile akıllı telefon üzerinden internete girmeleri, polis memurunun
çocuğunun internette takılmak uğruna babasıyla vakit geçirmemesi, evli çiftin
internet yüzünden birbirinden uzaklaşmaları; çağımızda teknolojiye bağlı olarak
yüz yüze iletişimin ne kadar azaldığını gözler önüne seriyor. Buna bağlı olarak
filmdeki kahramanlarımızın başlarına kötü şeyler geliyor. Şakaya maruz kalan
çocuğun kendini intihara sürüklemesi, evli çiftin internette kredi kartı
dolandırıcılığına maruz kalması, sanal striptizcinin başının patronu ile belaya
girmesi, avukat ve polisin sosyal ağları kötü amaçla kullanan çocuklarını
savunmak amacıyla kavgaya tutuşmaları internete aşırı maruz kalmalarının
sonucunda oluyor. Filmin en ilginç kısmı da üç hikayedeki insanların yollarının
internet aracılığıyla kesişmesiydi.
Sonuç
Filmin sonunda herkesin olaylardan nasıl
ders çıkardıklarını görüyoruz. Aileler birbirlerinin değerini daha iyi
anlıyorlar. Birbirlerine daha farklı, daha sevgi dolu bakıyorlar. Sevginin ne
demek olduğunu, hayatta değerli olan asıl şeyin ne olduğunu tekrar
öğreniyorlar. Hayatta ikinci şansın önemi, yeniden doğuş, sevgi ve ailenin
değeri, yalan söylemenin insanın hem kendine hem de çevresine ciddi zarar
verdiğini bu filmde açık açık öğreniyoruz. Önemli olan ise internetin
esaretinden kurtulup hatalardan ders çıkarabilmektir. Filmin sonunda avukatın,
intihara teşebbüs eden oğlunun hastane odasında ailesine söylediği sözler, her
şeyi özetliyor: ‘’Herşey… Sevdiğim her şey, şu an bu odada.’’
DİSCONNECT (SANAL HAYATLAR)
Vizyon Tarihi:
26 Temmuz 2013
Süre: 115
Dakika
Tür: Gerilim,
Dram
Ülke: ABD
İMDb: 7.6
Yönetmen: Henry
Alex Rubin
Senarist: Andrew
Stern
Oyuncular: Jason
Bateman
Hope Davis
Frank Grillo
Andrea Riseborough
Pula Patton
Michael Nyqvist
Alexander Skarsgard
Max Thieriot