The Queen’s Gambit - Dizi Eleştirisi

Netflix işi dizilerden kendini ayıran çok başarılı bir yapımla karşı karşıyayız. Bu platformun mini dizi kategorisinde en başarılısı diyebilirim. Konusu itibariyle sakin bir dizi bekliyor olabiliriz. Bizi ters köşe yaptıklarını baştan itiraf edelim. Dünyanın en iyi satranç oyuncu olma yolunda ilerleyen bir kız çocuğunun hikayesini izliyoruz. Karakterimiz 8 yaşında bizle tanışıyor ve 20'li yaşlarına kadar gelişimini takip ediyoruz. Karakterle samimi bir bağ kurmak için tüm şartlar sağlanmış durumdaydı. Yan karakterlerle o kadar az ve öz temasları var ki, gereksiz bir diyalog dahi duymak bence mümkün değildi. Önce film olarak çekilmeye karar verilmişse de mini bir dizi olarak son karar alınmış ve Netflix'le çalışılmaya başlanmış. Bu yılın ekim ayında vizyona giren dizinin başrol oyuncusu ise Anya Taylor-Joy / Beth Harmon karakteriyle karşımızda. 1996 doğumlu ve Amerikalı olduğunu da hatırlatarak devam edelim. Bireysel oyunculuk kariyerinin başarılı bir şekilde seyrettiğini söyleyebiliriz. Bizi asıl ilgilendiren şuan Beth rolü olacak.

Bence başarılı bir yapımın kilit noktası başrol oyuncularıyla kurulan bağın kuvvetiyle ölçülebilir. Bu dizide o bağı son ana kadar hissettik ve onu her an anlamaya çalıştık. Yerine kendimizi koyduk belki devam etmek bize zor bile gelmiş olabilir ama karakterin dışa yansımayan acılarına ortak olduk. 

Beth'in anne babası ayrıdır. Annesi artık Beth'e bakamayacak kadar kötü durumdadır bir nevi intihar sonucu annesi ölür. Beth ise yetimhaneye verilir. Her şeyin başlangıcı da burada oluyor. Beth, yetimhane hademesinin tek başına oynadığı satranç oyununu görür ve birkaç kez izler. Taşların özelliklerini kabaca ezberledikten sonra, hademe Shaibel ile oynamak istediğini söyler. Önce reddedilse de daha sonra onunla oynamaya başlar ve kendini zamanla ilerletir. Aslında doğuştan gelen bir yeteneği de olduğunu kabul etmek gerekir. Rotasyonları da ezberledikten sonra kafasında yarattığı satranç masasında istediği oyunu oynamaya başlar. Satranç ile ilgili birçok kitap okur. Bu kitaplar gerçek kişilere aittir. 

Beth yetimhane de sakinleştirici ilaçlar kullanırken onlara bir yandan da bağımlı olmaya başlamıştır. Evlatlık edinilir ve bambaşka bir dünyaya geçiş yapar. Kendi parasını kazanmak ister bunun için bir takım girişimleri olur ama sonuç alamaz. Satranç turnuvasına katılmak için Shaibel'dan 5 dolar borç ister. O parayla ilk resmi turnuvasına katılır. Tahmin edileceği gibi şampiyonlukla döner. Tüm ilgileri üzerine çekmeyi başaran Beth annesinden de destek almaya başlar bu konuda. Beraber şehrin birçok yerine satranç turnuvaları için seyehat ederler. Kazançları seyehat masraflarını fazlasıyla karşılıyor ve üzerine de para kalıyordu. 

1950'li yıllarda başlayan dizi 1960'ların ortalarına doğru ilerlemektedir. Bir dönem dizisi izlediğimiz için dikkat edilesi çok konu olduğunu biliyoruz. Kostümler bu konuda oldukça başarılıydı. Beth için önce dönemi yansıtan kıyafetler seçilse de ilerleyen yıllarda daha modern kesimler ile devam etti. Kostüm yönetmeni Beth'in kıyafetlerini satranç tahtasından esinlenerek hazırladıklarını söylemiş. Birçok şehir ve ülkeyi görmekteyiz: İtalya, Meksika, Amerika, Paris ve en önemlisi Moskova'yı görmekteyiz. Dönemin siyasi ve politik gerilimlerine de değinilmiş. SSCB'nin kendi oyunu olarak kabul edilen satrançta, henüz mağlubiyet görmemişlerdi. Amerikalı Beth onlar için bir tehlike olmaya başlamıştır. Bu konuya ayrıca değinmeye çalışalım. Kullanılan binalar, otomobiller, kostümler, aksesuarlar bana kalırsa kusursuz bir şekilde hazırlanmış. Seyir zevki yüksekti.

Satranç maçlarında kullanılan çekim teknikleriyle izleyiciye çeşitli ruh hallerini yansıtmayı başarmışlar. Satranç oyunundan anlayan veya anlamayan herkesi oyunun içine dahil etmek büyük bir başarıdır. Bunu oyuncuların yüzlerine yapılan focuslarla çok rahat hissedebiliyoruz. Gerilmi, korku, rahatlık, rehavet, ve diğerleri. Beth'in donuk bakışları -ki hislerini içinde yaşayan biridir- kısa ve kızıl saçları o duyguları daha baskın bir şekilde bizlere yansıtmaktadır. 

Satranç maçlarındaki hamleler dünyaca ünlü satranç oyuncusu Kasparov tarafından düzenlenmiş ve hiçbir hamle rastgele yapılmamıştır. Tabi bu ayrıntıya izleyici ne kadar dikkat edebilir bilinmez ama titizlik konusunda bu kadar yüksek performans göstermek emeğin kalitesini gösterir bizlere. Her hamlenin daha önceden ezberlenerek oynandığı da röportajlarda söylenmiş. 

Erkek egemenliğinde ilerleyen satranç oyununda o yıllar kadınlara önem verilmiyormuş. Bu noktada da dizinin kurmaca bir hikaye olduğunu hatırlatalım. Fakat izleyicilere gerçek bir yaşamın içinden alınmış gibi aktarılması da oldukça başarılı olmuş. Dizinin genel karakterine bakıldığında kadınların var olma mücadelelerine de bir selam çakıyor. Öyle ki dizi içerisinde elde ettiği ilk satranç şampiyonluğundan sonra verdiği röportajda söylediği birçok şeyi yazmamış gazeteciler. Onun başarısından çok "kadın" oluşuyla ilgili bir habere yer vermişlerdi. O zamanlardan bu zamanlara ne değişti? Erkeklerin başarılar anılırken onların erkek olduklarına özel bir vurgu yapılmazken, kadınların elde ettikleri başarıların hepsinde "kadın" olduklarını vurgulamaktan geri kalmıyoruz. Bazı şeyler hiç değişmiyor nedense... 

SSCB'nin satrançta neden bu kadar başarılı olduklarını anlatan bir diyalogda şunlar söyleniyor: Onlar takım olarak oynuyorlar, yardımlaşıyorlar ve bu yüzden başarılı oluyorlar. Biz Amerikalılar gibi bağımsız bireysel değiller. Aramızdaki en büyük fark işte bu! Tam bu noktaya değinilirken dizinin final bölümünde ise bunun karşılığını alıyorlar. Dizi içerisinde Amerikalıların SSCB ile mücadelelerinde -satranç alanında- güvendikleri tek isim haline gelen Beth, dini bir vakıf tarafından tüm masraflarının karşılanması ve onları temsil etmeleri için hibe alır ama çeşitli sebeplerle bunu kabul etmez. Nedeni ise dikte edilenleri yapmak istemediği içindir. Beth karakteri genel anlamda bağımsız, bireysel ve duygularını içinde yaşayan bir karakterdir. Karşılaştığı sorunlarla tek başına baş etmeye çalışır. Bunları da dramatize etmeden aktaran yönetmene sevgiler. 

SSCB'nin ve dünyanın en iyi oyuncusuna karşı daha önce oynadığı maçları kaybeden Beth bu sefer tarihe geçecek hamleler ile onu yenecektir. Satrancın kralını kendi evinde mağlup etmek inanılmaz bir zaferdir. Peki ya şimdi sırada ne var? Henüz 20'li yaşlarında dünyanın en iyi olmak kulağa oldukça hoş geliyor fakat şimdi? Dizide bu soruya da yanıt aranıyor. Bulunan cevaplar oldukça basit ama etkileyici. Odaklanacak o kadar çok şey var ki, satranç bunlardan sadece biridir. İnsan aşıkta olmalı, sevmeli de... Aşk konularında neredeyse hiç değinilmediğini söylemek yerinde olur. Netflix'in diğer yapımlarına nazaran en azından öyle olmuş. Aksiyon, cinsellik ve komplo teorileri olmadan bu kadar güzel bir dizi yapıldığına göre benzeri ve devamı gelmeli diye düşünüyorum. The Queen Gambit mini dizi olduğu için devamı gelemeyecek elbette ama benzer yapımlar bekliyoruz. 

"Queen Gambit" Türkçe'ye "vezir açılışı" olarak çevrilir. Fakat bu bir kadın hikayesidir ve Queen taşı için biz "vezir" ismini kullanıyoruz. Neden? Çünkü ataerkil bir toplumuz ve erkek oyunu olduğunu iddia ediyoruz. Oysa Queen, "Kraliçe Açılışı" olarak anlamak daha doğru olacaktır. 

Çok güzel bir dönem dizisi izlemek isterseniz tavsiye ederiz. Bunun yanı sıra bir karakter gelişimini en iyi şekilde nasıl izleyebiliriz dizisi de olmuş. Netflix için standart üstü bir yapımdır. Anya Taylor-Joy'un donuk cevapları, hareketleri ama samimi acılarıyla da kendinize yakın hissedebilirsiniz. Bu diziden sonra satranç satışları artmış haberlerini de okuyoruz. Dizi deyip geçmemek lazım, etkisi anında görülebiliyor bazen. Son olarak değinmek istediğim konu da seslendirme kadrosu için olacak. Her ne kadar orijinal dilde izlemek isteyenlerin sayısı çoğunlukta olsa da, Türkçe dublaj konusunda fena bir iş çıkartılmamış. Seslendirme kadrosunda üniversiteden bir tanıdık isim görmekte ayrıca şaşırttı beni. Beth'in yetimhanedeki dönemini canlandıran küçük kızın dublajını yapmış. Başarılarının devamını dileriz.

Keyifli seyirler.