Eternal Sunshine Of A Spotless Mind - Neler Öğretti?

Konusu itibariyle konuşabileceğim çok yönü olsa da film beklediğim kadarını karşılamadı. Uykusuz halde izlediğim için gözüme kötü görünmüş olabilir fakat konusu sağlam ayrıca sound-track'leri nefis... Detaylara geçiyorum;
Basit bir aşk hikayesini anlatıyormuş izlenimi verse de, unutmanın mümkün olabildiğinde muhtemel yaşanacakları gözler önüne sürebildi. Kötü geçen ilişkilerin hafıza yer kaplamaması istemen, normal bir istek olarak karşılanabilir, bunun için yapman gereken "hafıza silicisi" işi yapan hekimlere başvurman olacaktır. Öyle bir hekim gerçekten olmalı mı? Unutmamız gereken kötü anılarımız, korkularımız var, ama unutamadığımız gerçeği de var. Her gün onlarla yüzleşmemiz gerekiyor, karşılaştıkça da onları daha yakından tanışmış, kaynaşmış oluruz. Yani korkularımızın ve kötü anılarımızın zaaflarını bildiğimiz sürece başımıza bela olamazlar. Düz mantıkla düşünürsek "Geri adım atmamak" denebilir bu duruma.

 Anlık hırslarımıza kapılarak birçok hata yapabiliriz. Şöyle bir şey daha önce duydun mu bilmiyorum ama "toplama hırs" dediğim hırs türüne kendimizi alıştırırsak karlı çıkabiliriz. Demek istediğim; Hırsımızı iyi yönde kullanabilmek için atacağımız adımları önceden belirlemeliyiz. Bu sayede kendimizi oto kontrol altına da almış oluruz.
Oyunculuk yönünden sorun yaşamadığım bir filmdi. Baş roldeki Clementine'nin (Kate Winslet) saçları ve saç rengi çok hoştu ya :) Bilmem ne mavisi... Sürekli saç rengini değiştiren biri ve en çokta kızıl yakışmıştı. Erkek baş rolde bir usta vardı (Jim Carrey) yani Joel, adamın yanakları dikkatimi çekti, kaç yaşında bu adam bir hatırlayalım? 1962 doğumlu yani şu an 49 yaşında filmin çekildiği yıl 2004'de ise 42 yaşındaydı. Yaşlı sayılmaz ama yanakları içine göçmüş gibiydi. Karizmatik duruşunun sebepleri arasında buda olabilir. Oyunculuğuna sözüm yok fakat oynadığı karakteri pasif buldum. Daha bir atraksiyon falan olsa iyiydi. Ne biliyim bir sevişme sahnesi falan hani. Patrick'e (Elijah Wood) uyuz olduğumu söylemek isterim karakteri bakımından. Mary (Kirsten Dunst) bu kadın çok tatlıydı ama zeki bir fahişe değildi. Veda sahnesinde ona üzülmüştüm.

Unutmak istediğim kötü bir olayım yok gibi, her şey olduğu yerde güzel görünüyor fakat korkularım var onları yenmek istediğimi kendime kabul ettirdim bana zaman gerekiyor bu konuda; Başarmak için uzun bir zaman yeterli olabilir.

Sonuç olarak unutamayacağımız güzel-kötü anlarımız/anılarımız olacaktır, silmek mümkün değil şuan için ve silinmesinden de yana değilim. Gün gelecek o kötü anıyı hatırlayıp güzel bir neticeye adım atabiliriz. Şu an önümüze baktığımızda bir şey göremiyoruz, nitekim bir saniye sonrasını bile bilemeyiz. Geçmişimize baktığımızda ise karman çorman bir resim düzinesi görebiliriz, İçlerinden güzel ve hoş olanları seçip bir albüm yapmayı deneyebiliriz. Kötüler şimdilikse geri dönüşüm kutusuna.

NOT: Arkadaş tavsiyesiyle izlediğim film. Bkz: Tuba :)