İncir Reçeli - Neler Öğretti?

Gözlerimden akan yaşın dudaklarıma ulaşması, gözlerimde biriken gözyaşının ortadan üç parmağımla silinmesi ve derin bir aah!..

İsmine bakarak bir çok çıkarımda bulunabileceğimiz bir ad değil "İncir Reçli" nedir, ne değildir bir merak aldı beni, en iyisi izlemeli... Oyuncuları pek tanıdığım söylenemez keza yönetmeni Aytaç Ağırlar'ıda. 2010 yapımı bir dram - romantik filmi.

Filmin başları klasiklerden sayılır, sıkılmaya bile başlayabilirdim. Keskin dönüşleri barındırdığına inanıyorum. Onlardan biri "sevişmek yok" sözüydü. O esnada niye sevişmek yok falan dediğini anlamıyoruz ki altında bir anlamda aramıyoruz. Adam, kıza aşık olur yavaş yavaş, kızda adama tabii. Gel zaman git zaman, aralarında halen bir ilişki yaşanmamışken -ki bunun için hiç bir atak yok adamdan- böyle minik bir yer geldi, dudaktan öpme sahnesi gibi duruyordu -biz gözlerimizi kapadık ama- hop... kız başını erkeğin omzuna düşürdü. "Sevişmek yok."

Tramvayda geçen sahne ikinci dönüm noktasıydı. Güllerle donatılmış bir masada ekilmiş bir erkeğin dramı vardı, son anda yetiştiği tramvay vagonunun içinde. Orada malum şahsı görür -güzel tesadüf- tramvaydaki fısır fısır konuşma dikkatimi arttırdı. Kadın saklı olan bir gerçeği adam söyledi. "Ben HIV pozitifim yani AIDS'im." adam yıkılır...

Aralarında cinsel bir ilişkinin olması durumunda, er kişininde yüksek ihtimal AIDS virüsünü vücuduna alacağı aşikardır. Bir iki kez cinsel eğilime yelkenmiş olsalar da pek değerli ablamız Duygu, buna engel olmaktadır. Adam sabırlı bir tip nihayetinde.

Her sabah haber vermeden evden çıkıp giden Duygu'yu takip eden er kişi Metin; Duygunun bir binaya girişine tanıklık eder. O binaya girer ve doğru kapıdan içeri zorla girer. İçeride solunum cihazına bağlı halsiz, bitkin, HIV virüsü taşıyan orta yaş üstü bir adam yatar. Metin adama çekişir...

Hemen hemen her gece alkol alan Metin o gece şişelerin dibini iyice görmüştü. Saçma soğan bir yerde oturmuş sigarası ve birasıyla derin düşüncelere gözünü dikmiş bakıyordu ki Duygu gelir. Oldukta sempatik olan Duygu yine o ses tonunu kullanarak "Neye içiyoruz aşkım" der. Metin başlar saydırmaya... O yatakta yatan hasta adam için, Duygu'nun sevgilisi sıfatını kullanır. Ve kötü kötü şeyler söyler falan... Duygu kısa bir cümleyle lafı koyar ortaya -tam bu olmayabilir ama- "En ucuz şey ne biliyor musun? 5 para vermeden savurduğumuz yankılar..."

Adam kafaya bile takmadı bence, içmeye devam... Metin bir kaç gün sonra aynı eve tekrar gider. Evde bir temizlik söz konusudur. Bayanlardan birine sorar: "Burada hasta bir adam vardı, ne oldu ona?" vefat ettiğini öğrendiğinde ise şunu sorar: "Peki, buraya sık sık gelen renkli saçlı bir kız vardı , o nerede?" bu sorunun yanıtı Metin'in beynini bulandırır. "O kız babasının ölümünden sonra buralarda duramadı."

Evet, sevgilisi diye nitelendirdiği adam aslında Duygu'nun babasıydı. Beyninden vurulmuşa dönen Metin, kendini kaç zaman olduğunu bilmiyorum ama evine hapseder. Duvarlara not kağıtları yapıştırır, üzerilerinde çeşitli ifadeler yer alan.

Zamanlar geçer... Metin kendini toplamaya çalışır bunu başarmış gibidir. Metin'in asıl işi yazarlıktır skeç türü şeyler yazıyor bir televizyon kanalına. Başından geçen bunca olayı bir film haline getirir ve adına "İncir Reçeli" koyar. Duygu incir reçelini çok sever, Metin sevmezdi, artık seviyor...

Filmin galası falan galiba yapılırken, filmde oynayan gerçek bir AIDS hastasının doktorunu görür, bu doktoru daha önce Duygu'nun yanında da görmüştü. Hatırlar ve doktorun yakasına yapışır, Duygu'nun nerede olduğunu sorar. Yanıt alır hastaneye koşar... Duygu'yu hastahanede görür, ve bahçeye inerler duygusal konuşmalar geçer aralarında. Kız ölmek istemese de onun için tüm defterlerin son sayfayı da doluydu.

Filmin temasına değinmek gerekirse, "Nedenini sormak" fikri benim görüşüme uyuyor. Yargısız infaz herkesin yaptığı bir şey. Nedenini öğrenmek nitelikli kişilerin erdemidir. Bunu bir kez yaptığınızda yani sormadan, araştırmadan bir iftiraya sebebiyet verirseniz, hayatınızdan ve başkalarının hayatından çok şey çalmış olabilirsiniz. "Neden?" diye sormak hiçte zor değil di mi?

Filmde öne çıkan diğer bir konu ise; AIDS hastalarının toplumda gördüğü haksızlıklarla ilgili. Duygu bu hastalığı cinsel yolla edinmedi. Babasının HIV virüsü taşıması ve Duygu'nun annesiyle olan ilişkisi sonucu, annede virüs taşımaya başlamıştır ve bundan haberi yoktur o esnada Duygu dünyaya gelir, anne sütünü ne kadar emdi ise, virüs Duygu'nun vücuduna o kadar fazla nüfus etmiş oldu. Ve o daha minicik bir bebekken AIDS oldu.