Goal (Gol 2005) - Neler Öğretti?

    Önce sorunlardan bahsedeyim de içim rahatlasın. Filmi falanca bir siteden online olarak izledim, üşendiğim için başka kaynak araştırmadım, bulduğum ilk yerde izlemeye başladım. Yarısı altyazı yarısı dublaj hatta dublaj 4 saniye ilerden geliyor. Bu kadar saçma bir sunumdan izlemiş oldum filmi ki tam 118 dakika... Dayandım ama;


    Film genel anlamda iyiydi. Bir başarı hikayesini anlatıyor ve mutlu sonla bitmesi de cabası oluyor. Santiago adında bir veletin futbol aşkını konu alan filmde Lon Angeles'ın sıcak havasından, ta İngiltere'nin çamurlu yollarına dayanan bir macera bu. Amatör olarak sürdürdüğü futbolculuk kariyerini, eski bir futbolcu tarafından keşfedilerek futbolunu profesyonel boyuta taşıması ve İngiltere 1.Lig takımlarından Newcastle United takımında as oyuncu olmaya kadar giden bir hikayenin içinde geçen zorlukların, acıların izleyiciye yansıtıldığı bir çalışma olmuş.


    Filmde akılda kalan bir söz: "Hayallerin varsa kullanırlar" şahsen çok sevdim ben. Ama herkesin hayali vardır? O zaman herkes kullanılıyor mu? Mantık boyutunu geçelim en iyisi. -Dur annemi uyandırıp geliyorum- Hayal kurup, peşinden koşmak ve gerçekleşmesini izlemek paha biçilemez bir duygudur. Bu hayalini kurarken çeşitli zorluklar çekebilirsin tıpkı Santiago gibi. Maddi zorluklar bir yana ailevi desteğini de tam anlamıyla yanına alamamış olmanın verdiği karar karmaşasından haklı çıkana kadar akıttığın terin haddi hesabı olmayabilir. Bir yola baş koyduysan sonuna kadar arkasında durman senin cesur yürekliliğini gösterir.


    Denemekten korkmamalıyız... Birkaç kez takımdan kovulmasına karşın çeşitli yollar bularak, yada yollar ona çıkarak, takıma geri dönmesi ve ardından takımın en iyisi olması hatta taraftarlar tarafından sevilmesi, bir kız arkadaş sahibi olması, aile fertlerinin gururlanmasına kadar gider bu. Yakınlarının mutluluğundan mutlu olabilen bir toplumuz, tamam kıskanç olanları tenzih ederek söylüyorum.


    Misyon yüklenmek her babayiğidin harcı olmasa gerek. Nitekim altından kalkamadığımız bir yük olması halinde, yüzümüzü yerden kaldıramayabiliriz, öyleyse? "Ayağına göre yorganını uzat" atasözlerimiz her yerde işe yarar. Futbolu İngilizler bulmuş derler, zaten en sevilen spor dalı futboldur orada, harcanan paraları spor haberlerinde sıkça duyarız ve artık o rakamlar kulağa normal gelmeye başlar, yalnız gözle görülünce ters tepkiler verebilir. Futbol günümüzde para oyunu olmaya doğru yol alıyor. Şike denilen kavramın normal karşılandığı bir dönem gibi.


    Türk futbolunu da değerlendirmek isterim aslında. Böyle nereden geldiği meçhul ama akıllarda yer edinmiş birçok futbolcumuz vardır. Ben Metin Oktay'ı çok duyuyorum kanımda ona ısınır. Tabi izlemek nasip olmadı. Benle yaş olarak denk gelen yıllarda işte en son Arda Turan, Galatasaray'dan tanıdığımız bir futbolcu yurt dışına transfer oldu. İspanya'nın Atletico Madrid takımına; İstikrar sağlayabilirse yolu Real Madrid'e kadar gider. He işin esasında pek futbolla alakalı biri değilim. Ama bilgim vardır az çok. En iyi takım oyunu Barcelona'ya ait mesela...


    Azim önemlidir, başarmanın anahtarıdır belkide. Şansta mühimdir ama dediğim gibi şans sadece, kontrol edemezsin onu. "İnanmak başarmanın yarısı" doğru söz olabilir çünkü, inanmadan yaşayamazsın. Film hem kazanmaktan bahsetmiş, tek kayıp galiba Santiago'nun babasının ölüşü odlu. En azından burada tekrarlayayım kazanma payın kadar kaybetme olasılığın da var.


    Sonuç bölümü olarak toparlarsak eğer; Kendine hedef koy, hedefe giden yolun zorluklarına katlan ve mücadele et. Başaracağını öğren aynı zamanda kaybetmeyi de. Birileri kazanırken bu sen bile olsan, diğerleri hep kaybedecek. Kaybedenler arasında olabilirsin ama kazanma sırası sana geldiğinde, onların yerinde olacaksın. Hep hak ettiğini düşündüğün yerde.