Antalya - Lara

Yaşadığınız şehri ne kadar tanıyorsunuz? Ne kadar sıklıkla aynı yerlere gidiyorsunuz, farklı yerlere gitmekten hoşlanmaz mısınız? İkamet ettiğiniz ilçeyi ne kadar iyi biliyorsunuz? Yol tarifi verebilecek kadar adres bilginiz var mı? Sorular, sorular… Dört aydır yaşadığım yeni şehirde (Antalya) sadece kampüs hayatı ve hastane-kampüs yolu arası gece gezmesi diyelim. Bunların dışında tamamen kampüs hayatına gömülmüş haldeydim. Ta ki iki gün öncesine kadar… Falanca bir işim vardı, bir arkadaşla kampüs dışına çıktık, oradan başka bir iş, başka bir daha derken hafif bir gezinti yaptık ve Konyaaltı civarındaki güzelliği görünce kendime bir kızıverdim. Dedim, “beni gezdirin lan!” zaten olmadı kendi başıma çıkıp kaybolacağım yani, o olacak. Ama ciddi anlamda bir keşfe ihtiyacım var. Denizi seven insan (ben), nasıl sahilsiz dört ay geçirdim ya? Derken bugün Antalya’nın güzel ilçelerinden biri Lara’ya gittik. Harika!

Lara… Adı da bir hoş değil mi? Fotoğraf makinem yanımda her ihtimale karşı. Sonuçta ilk kez gidiyorum ve anlatılanlara bakılırsa güzel yer. Bir kere deniz kokusunu aldım mı, ufufuf… Sahile karşı bir simit, poğaça sıcak sıcak… Çay olsa alırdık ama meyve suyu da iyi gidiyor serin. Zaten güneş tepede ama rüzgar güzeldi. Banka oturup bir taraftan neşeli muhabbet sürerken ben meyve suyu kutusunu bir tuttum, sıktım istemeden, hop pııs! Üzerime damladı zıpladım oradan. Güzel güzel Düden Şelalesine doğru ilerlerken fotoğraf çekmeye başlamıştım. Tabi pata küte basmışım kayıt tuşuna, video modunda kalmış, biraz bizi habersizce çekmiş enteresan şeyler yok merak etmeyin. Hani toplu halde bir anımız olsun diye tanımadığımız birinden fotoğrafımızı çekmesini rica ettik ve bu olay şu şekilde şey oldu;

Arkadaşım: Can you take a photo?
Sarışın Abla: Okey!
Arkadaşım: (kısık ses tonuyla) vay arkadaş ne güzel İngilizce konuşuyorum.
Sarışın Abla: Evet İngilizcen iyi baya nihahuha falan…

Netice de yerli ablalarımızı turist sanan bir arkadaşımız çıktı aramızdan. Ki arkadaşımızda Antalya’nın yerlisiyim diye geçiniyor eheh. Ondan daha iyi yol iz bilen arkadaş gördüm ben henüz dört aydır burada olmasına karşın. Konumumuzu değiştirdik ve başka birinden fotoğrafımızı çekmesini istedik. Ov bu arada, turist sandığımız ablalarımız çocukları falan, hatıra fotoğrafı çekildik, çok hoştu ya… Sonra has bir İngiliz bulduk sanıyorum, yaşlı ve enerjik biri, bir fotoğraf çekmesini istedik adam farklı açılardan birkaç tane fotoğraf çekti. Tenkiyu falan derken adama, “sağ ol müdür!” diye seslenen arkadaşı içimden kınadım, biraz görgülü falan ol(!) Güzel bir gün oldu, otobüste yaşanan ufak şeylerde iyiydi. Üst geçit macerası da oldu. Sonraki hafta yine bir ufak gezi planı yapıyoruz, umarım iptal edemeyiz.

Size gelmek gerekirse okuratarlar: Yaşadığınız yeri bilin, valla bak. Yol bilmekle kalmayın, tarihi ve kültürel gelişimini de inceleyin, araştırın, nereden geldiğinizi bilin, nereye gittiğinizi de öyle keza… Farklı şehirlerde dolaşmak, yaşadığınız şehirde dolaşmaktan daha zevkli görünebilir fakat, gezilecek o kadar güzel yerler var ki, özellikle büyük şehirler için konuşuyorum. Gidip görmeli! Gezi hayalimizin tamamına yakını yurt dışı olmamalı, elbette oraları da görmek ister insan, ama önce yurdunu tanı. Bu dönem içinde Antalya’yı kroki ve tarihsel olarak inceleyip, dolaşmayı planlıyorum, gitmediğim tek yer kalmasın. Tabi bu durumu birazda maddi tarafından düşünmek gerekiyor, öyle bedavaya gezilmiyor. Gezmek için para harcamak kötü fikir değil ama öyle değil mi? Zaman, sadece birazcık zaman… Boşa harcamaya gelmez.