İçeridekiler (Tiyatro)

Bu sene Akdeniz Üniversitesinde 6.sı düzenlenen Uluslararası Tiyatro Festivali (İnternationel Theatre Festival), Akdeniz Üniversitesi Tiyatro Topluluğu tarafından organize edildi. 9-17 Nisan arası düzenlenen bu organizasyona spor faaliyetlerim nedeniyle ancak ilk oyunuma katılabildim. Melih Cevdet Anday’ın yazdığı “İçeridekiler” adlı oyunu Galatasaray Üniversitesi Tiyatro Topluluğu gösterime sundu. Saat 20:00’da başlayan oyun 22:05’te sonlanırken, oyundan sonar fuaye yapıldı. Şimdi oyun hakkındaki düşüncelerime geçiyorum.

Sahne dekoruna bakıldığından ilginç şeyler görebiliyoruz. Küplerden koltuk yapılmıştı. Bir masa vardı ve üzerinde bir kase içerisinde leblebi vardı, sigara paketi ve çakmak… Arka tarafta demir parmaklıklar ve sahnenin tam ortasına yansıtılan bir saat ve oyun boyunca “tik tak” yapıp durdu. Bir komiser, bir öğretmen ve oyunun ikinci yarısında katılan öğretmenin baldızı oyuncularımız oldu. İlk bölüm komiser ve öğretmen arasında geçen yer yer sert çoğu yer ise hafif güldürücü diyaloglara sahipti. Suçsuz olduğu halde 345 gündür hücrede tutulan öğretmene yönlendirilen suç, yazmadığı ve iktidara karşıt düşen bir beyannamedir. Komiserin yakındığı konu; İnsanların okudukça sorgulamayı öğrenmesi birilerini rahatsız ediyor. Sorgu esnasında komiserin en sevmediği tiplerden üçü şu şekildeymiş: Akrabaları, meslektaşları ve okur-yazar kesim… Komisere göre en kolay sorgulananlar ayaktakımı diye adlandırdığı cahil kesimdir. Adama hak veriyoruz çünkü bazı şeylerin farkına varmak için okumak şart! Öğretmeni üç yüz küsur gündür konuşturamadığı için görevinde başarısızlık sayılacak bu durumu hiçe sayıp, öğretmen için bir iyilik etmeye karar verir. Tutuklandığı günden bu yana hiçbir yakınını görmeyen öğretmene karısıyla özel bir görüşme (gizlice yapılacak) ayarladı. Hatta bu buluşmayı gerçekleştirmek için üstlerinden dahi yalan söyleyerek izin aldı. Tüm bu iyilikleri neden yaptığını sorgulayan öğretmenin içinde hep bir kuşku vardı. Ancak karısını göreceği içinse çokta heyecanlıydı. Tutuklanmasına yol açan beyannamede geçen cümleler, iktidarın kalıplaşmış fikirlerinin dışında olduğu için, yani düşünce suçu işlediği için içeride tutuluyordu. Suçu üzerine alsa dahi başkaları yine bu sebepten dolayı içeri alınacaktı. İnsan işlemediği suçu neden kabul etsin ki? Ve başkasının gözünden kötülük yapmış gibi görünse de bazı şeyler, esasında onun iyiliği için yapılmış olabilir miydi? Karısı aşağıdadır, buluşmaya son dakikalar… Oyunun ikinci bölümü başlıyor.

Komiser odadan çıkıyor ve kapıdan bir kadın içeriye giriyor, öğretmenle sımsıkı sarılıyorlar, ve kadının ağzından çıkan ilk kelime “enişte” oluyor. Oysa tüm salon karısını bekliyordu… öğretmen eşine mektup yollamıştı, beş gün sonraki cumartesi günü mutlaka temiz çamaşır getirmesini söylemişti. Aksilik o ki, karısı ciddi bir mide rahatsızlığı geçiriyor ve eşinin temiz elbiselerini kız kardeşinin götürmesini istiyor. Oysa öğretmen o dört geceyi hiç uyumadan geçirmiş ve karısına dokunduğu o anları hayal ederek zamanı akıtıyordu. Neredeyse bir yıldır dokunmadığı karısıyla yatma şansı dahi vardı. En çokta bu onu mutlu ediyordu. Tüm beklentileri suya düşmüş gibiydi. Baldızıyla konuştu, tüm olanları ve olacakları anlattı. Eğer baldızının yerine karısının gelmiş olsaydı, bastırılmış cinsel ilişki istediğini giderebilirdi. Neredeyse 45 dakikaları vardı ve sahne de ki saat gerçek saatle eşdeğer zamanda ilerliyordu. Öğretmen bulunduğu psikolojik bulanımı ve bitkinliği, hayal kırklığını anlatırken, artık baldızına değişik gözle bakmaya başladı. Ona soyunmasını söyledi. Baldızı buna karşı geldi ve gitmek istedi. Ancak kapı kilitliydi ve ya 45 dakika sonra ya da öğretmen isterse kapı açılacaktı. Zorbalıkla baldızı sağ sola savurdu, sonra sakinleşti, özür diledi. Yaptığından pişman olur gibiydi. Baldızı, eniştesinin bulunduğu durumu anlıyor ve ona hak veriyordu ancak eniştesinin isteğine asla olumlu yanıt vermeyeceğini de vurguluyordu. Nasıl yapardı ki? Ablasının kocasıyla birlikte olacaktı… Konuşmaları devam ediyordu, öğretmen küçüklüğünde yaşadığı bir trajik olayı anlattı. Baldız etkilenmişti… Ortada bir ikilem vardı, öğretmene göre: Aşka saygı duyan baldız, oruspuluktan korkuyordu. Eğer eniştesiyle yatsaydı baldız, oruspu sıfatını mı alırdı? Peki, genel evden çağırılan bir işçinin tüm günü öğretmenle geçirmesi nedir? O kadının yaptığı oruspuluk mudur? Bir tarafta bir yıldır bastırılan cinsel ihtiyaç, diğer taraftan ise belki zorla ya da keyiften yapılan iş olarak görülse de neticede şartların getirdiği mecburiyet denebilir buna genel evde çalışan bir fahişe olmayı tercih etti, etmek zorunda kaldı. Hangisi suçlu ya da suçlu var mı? Yan yana oturuyorlardı az bir zamanları kalmıştı. Baldız, soyunmaya başladı ve bir anısını daha anlattı, balık tutmaktan bahsetti büyük bir heyecanla, hatta balık tutmayı çok sevdiğini söyledi ve ekledi “ben hayatımda hiç balık tutmadım ki”. Baldız, eniştesini yanağından öptü. Komiser kapıya dayanmıştı bahşettiği süre doldu, kapı açıldı ve karısının dışarı çıkmasını istedi. Oysa karısı olmadığını bilmiyordu ve o cinsel ilişkinin yaşandığını varsayarak kadın odadan çıktıktan sonra “hadi anlat neler yaptın?” sorusunu pişkince sordu. Oyun sonu…

Oyuncular oldukça rollerini içlerine sindirmişlerdi, psikolojik durumlarını dışa iyi yansıttıklarını düşünüyorum. Kendimi ciddi anlamda onların yerine koyabiliyordum. Gerçekçilik bakımından da sağlamdı sanırım, eş zamanla ilerleyen saat ve bir sahne de öğretmenin yaktığı sigaranın kokusu burnuma kadar gelmesi, en öndeydim ama olsun koku salonda dolaşmıştır. Teknik sorunların az yaşandığını fuayede söylendi, tam bir festival gösterimi olduğunu söylediler. Kusurun az olduğu ve hataların hissettirilmeden örtüldüğü, topluluğun sahip olduğu üniversiteye yakışan ve hatta tüm festival boyunca gerek konusu gerekse oyunculuğu açısından en iyiler arasında gösterebileceğim oyunlar arasında diyebilirim. Alkışlayan ellerin ve alkışlanan oyuncuların emeğine sağlık, güzel oyundu.