Şebnem Ferah Konseri 11 Mayıs 2013

Şimdi ben bunları yazarken süt içiyorum. Söylediklerimi ne kadar ciddiye alırsınız acaba? Kaygılanıyor muyum sanıyorsunuz ayrıca? Heh! Böyle kendi kendine konuşarak giriş yapmayı da özlemişim.

Son zamanlarda kendini iyice hissettiren romatizmalarım uzun mesafe yürüyüş yapmama engel olmuyor (bide şuan Çilekeş'ten Kara Mizah'ı dinliyorum). Tabi romatizmalarım yağmurlarla doğru orantıda artıyor. Antalya'nın yağmurlarını seviyorum diyen kimseyi de gösteremiyoruz. Bu ideolojiyi kendi içinde çürütür zaten öyle söyleyenlerde. Üniversitede bahar şenlikleri de başladı. Neden, Gülşen gibi, Hadise gibi dandikilopsu isimlere para veriyorlar bilmiyorum. 
     - Düz mantık 1: O parayla kampüse stüdyo kur. Öğrencilerin konser versin.
     - Düz mantık 2: O parayla kampüsü aydınlat, ışıklandır göz gözü görsün?
     - Düz mantık 3: O parayı bir şekilde haklı rekabetle öğrenciye ver. Yetenekler ortaya çıksın.

Ama ne efendim?
Popüler dangozluğu dart tahtasında 12'ye koy, laaaap! vururlar. Benim kafa basmadığı için söylüyorum bunları yoksa bahsi geçen Ortaç ve benzeri ürünlere tabi ki saygımız var. Bide o konserlerden önce DJ sıfatıyla sahnede yırtınan tipler var. Hayır, özür dileyerek gülüyorum. Dıptıs Dıptıs...


Sonra ne bileyim tarih 11 Mayıs oluyor. Şebnem Ferah Antalya'ya geliyor. Konyaaltı Açıkhava Tiyatrosunda konser veriyor. Ben en önden izleyebiliyorum. Yaklaşık 1-2 metrelik bir mesafeden. Yağmur yağıyor, duruyor. "Yağmuuurlaar!" diye bağırıyorsun onu söylüyor. Kadın, kadın gibi konuşuyor. Selam veriyor, söylüyor, anlatıyor, hissettiriyor. "Eski"yi söylerken dev ekranda eskimeyen yüzleri görüyoruz; Nazım Hikmet gibi, Adile Naşit gibi, Yılmaz Güney gibi, Münir Özkul gibi gibi... Seyirci "tekrar tekrar" istiyor, Şebnem tekrar söylüyor... Unutulmaz iki saat!

Bu benim ilk Şebnem Ferah konserim oldu ve unutulmaz da olacak. "Hoşçakal"ı söyledikten sonra "sende hoşçakal" dediğimi duyduğunu düşünüyorum. Duyması çok mu önemli? Ne bileyim seviyorum kadını.