RedHack 12 Eylül Makalesi

Mücadeleyi yaymak ve tarihsel süreci yeni nesillere aktarmak için RedHack tarafından kaleme alınmıştır .

12 Eylül 2013, 18:29

FAİLİ MEŞHUR CİNAYETLER ANATOMİSİ / 12 Eylül 1980

 “ Bu 12 Eylül denilen şeyden bahsediyordu geçenlerde bir dizide” diye başlasak söze belki bir kısım genç kardeşimiz için daha ilgi çekici geleceği aşikar bir dönemdir.

Bu yazının amacı : hem o dönemin çarpıcı detaylarını o dönemi birebir yaşamamış genç kardeşlerimize özet halinde anlatabilmek ; hem de mevcut iktidarın devraldığı faşizan yönetim temsilcilerini isim ve konumlarıyla göstermektir...

O dönem yaşananlar ve o dönemin belli aktörleri “ 12 Eylül ve Org.Kenan Evren ” gölgesi altında kalarak bugüne yeterince taşınmamıştır.

Sanki bir orgeneral tek başına çıkıp tüm devrimci hareketi karşısına alıp yer ile yeksan eylemiştir...

Oysa aşağıda isim isim anlatacağımız şahsiyetlerin bugünkü konumları , ülke insanımın gerçeklerden nasıl bi'haber yaşayıp da “ istikrara oy verdi” ğini biraz daha açıklayıcı kılıyor.

Kronolojik detaylar vererek başlayalım isterseniz :

Kenan Evren darbe yapılmadan önce maksadını çok açık ortaya koyan , dönemin Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk 'e (eski bir komutandır benzer şekilde ) 27 Aralık 1979 tarihli mektubunda şöyle sesleniyordu :

   “ Anayasamızın getirdiği geniş hürriyetleri kötüye kullanarak İstiklal Marşımız yerine sosyalist enternasyonali söyleyenlere, demokratik rejim yerine her türlü faşizmi getirmek isteyenlere, anarşiye, yıkıcılığa
ve bölücülüğe milletimizin tahammülü kalmamıştır.”

Bu mektubun şifrelerine birlikte göz atalım ;

Anayasamızın getirdiği geniş hürriyetler = Bizce !! yeterince özgürler

Kötüye kullanarak = özgürler diye bizim istediğimiz marş yerine bir başka marşı söyleyebileceklerini zannediyorlar

Demokratik rejim yerine = yeterince demokrat bir sistem varken ne gereği var

her türlü faşizmi getirmek = bunlar sosyalist enternasyoneli söylüyorlar ama aslında faşisttirler

Anarşiye , yıkıcılığa , bölücülüğe = bunların tarifi zor ama kötü şeyleri biraraya getirerek anlatıyoruz ki bunları anlayınız

Milletimizin Tahammülü kalmamıştır = Millet adına konuşuyoruz bak

Mektupta anlatılanlar ilk okunuşta son derece vatansever ve duyarlı bir komutanın satırları gibi gelebilir.Ancak aşağıdaki detaylar gerçekten kimin Faşist , yıkıcı ve bölücü olduğunu ; aslında askeri darbenin kimi hedef aldığını daha açık ortaya koymakta.

   “ İstiklal marşı yerine sosyalist enternasyoneli söylüyorlar ” cümlesinin doğru haline bir gözatalım isterseniz
Askeri darbeden 1 hafta öncesi...4 eylül 1980...Yer MSP (Milli Selamet ! Partisi) İstanbul İl Gençlik Başkanlığı binası...Genç bir militan arkadaşlarını tembihliyor : “ hep bir ağızdan ve işaret parmağım gökyüzünü gösterdiğinde söyleyeceğiz.İstiklal Marşı okumaya kalkarlarsa sırtımızı kürsüye dönüp yere oturacağız.Yine işaretimle ayağa kalkıp sırasıyla
   “Şeriat Gelecek, Zulüm Bitecek” , “Dinsiz Devlet, Yıkılacak Elbet” , “Ya Şeriat, Ya Ölüm” “Tek Halife, Tek Devlet” , “Cihadımız İslam Devletini, Kuruncaya Kadar” “Şeriat Hakkımız, Söke Söke Alırız” diye bağıracağız”

Bu genç militan çok yakından tanıdığınız bir isim : Recep Tayyip Erdoğan

MSP İstanbul İl Gençlik Kolu Başkanı...Bahsettiği yer 2 gün sonra yapılacak MSP Konya Miting alanı , diğer adıyla Kudüs Mitingi...

Alanı tahsis eden Konya Belediye Başkanı Mehmet Keçeciler ise darbe sonrası kurulan SİVİL!! Hükümetin bakanı , ANAP Kurucu üyesi...Keçeciler sadece alanı tahsis etmekle kalmıyor 100.000 civarında sarıklı cübbeli bir kalabalığın toplanmasına da önayak oluyordu...

İşte aranılan fırsat yakalanmıştı : işçilerin , köylülerin yoğun destek verdiği halk hareketinin büyümesine engel
olamayanların ekmeğine yağ sürülmüştü.

Kenan Evren 'in mektubunda bahsolunan tüm detayların tarifini (Konya Mitingi ) şeriat düzen isteyenler yapmış , devlet düzenini değiştirmeye azmetmiş , duvarına arapça sloganlar yazılmasına izin vermeyen Kızılay Binası'nı yerle bir etmiş ve İstiklal Marşı 'nın karşısına ise alenen geçmişlerdi.

Ne farkederdi ?

Devrimcileri işaret etmişlerdi mektupta ama halk nasılsa ayırdında değildi meselenin ve “ hele bir darbe olsun da , gerisi kolay ” noktasına varılmıştı.

Gerçek bir yıkıma uyandığını bilmiyordu ülke...Sabaha karşı ordu yönetime el koymuştu.

BİZİM ÇOCUKLAR BAŞARDI / OUR BOYS DID IT

CIA Ankara Bürosu Şefi Paul Hanze 'nin dönemin ABD Başkanı Jimmy Carter 'la yaptığı telefon görüşmesi kısa ama her şeyi anlatmaya yeterlidir: “ Bizim çocuklar başardı.” (Our boys did it.)...

Yoksa her devrimcinin ağzından dökülen “ Kahrolsun Amerikan Emperyalizmi ve onun İşbirlikçileri ” sözü doğru muydu ?

Çok çarpıcı rakkamları var 12 Eylül faşizminin...En çarpıcılarından bir kaçı şöyle ;

1402 sayılı kanunun baskıları ve üniversiten kovulmuş akademisyen damgası yemek istemeyen yaklaşık 20.000 devrimci demokrat akademisyen üniversiteden Kendi isteğiyle ! ayrıldı...

Bugün beyin göçünden bahsedenleri getirin gözünüzün önüne...Evet aynen öyle... Gerçek bir akademisyen ve bilim adamı kıyımı yaşandı o dönem

7.000 kişinin idamı istendi , 100.000 kişi örgüt üyeliğinden yargılandı...Oysa Şeriatçıların Konya Mitingi'ndeki kalabalığı yaklaşık 100.000 kişiydi ama yargılananların ciddi bir kısmı devrimcilerdi nedense...

Faşist Cunta 14.000 devrimcinin bu ülkeye yakışmadığını düşünerek vatandaşlıktan çıkardı.Ülkesinin aydınlık günleri için sürgün veren çiçekleri , solsunlar diye sürgün edildiler.

Devrimcilerin bu faşist yönetime tokat gibi yanıtı ise 30.000 devrimcinin “ bu yönetimin ülkeye yakışmadığını ” düşünerek siyasi mülteci olarak yurtdışına gitmesi oldu.

Zor yıllar için söylenecek çok şey var elbet...Hepsi birer can ama bugünün Türkiye'sinde “ sadece bir istatistik olarak kalmaması ” için adım atanlar olmadıkça daha çok canlar yanacaktır.

Umudu körelten bir cümle olarak gelmesin sizlere bu söylenenler ama şöyle de bir gerçek var karşımızda :

12 Eylül 'de tutuklanan 31 gazeteci söz konusu iken bugün (2012) bu sayı 100 'ün üzerindedir.

O dönem gazeteciler için istenilen 4.000 yıllık hapis cezasını da “12.000 yıllık insanlık tarihinin sadece 3 'te 1 'lik kısmı” diyerek küçümsemeye kalkanlar emin olun ki bugünün köşe başlarını tutan liberal , neo-liberal , ırkçı , gerici kadrolarından başkası değildir.

Devrimciler tutuklanmış , dışlanmış , fişlenmişti...Hepsi tamamdı da bunların hayatını daha da yaşanmaz kılmak , kolunu kanadını kırmak için konuldukları cezaevlerinde karınlarını dahi doyurmak meseleydi...


  "Asalım" dediler...
   "Tabii" dedi ötekisi...

Tabii yaaaa dedi Orgeneral Evren “ Asmayalım da besleyelim mi ? ”
Devrimcileri asmak gerekirdi ama bunun “ adalet için ” yapıldığı izlenimini de vermek gerekirdi...Karar verilmişti ...Bunu da , önce bir Sağcı 'yı asarak aşacaklardı... “ Bir onlardan bir sizden” diyeceklerdi...

Mustafa idamına anlam verememişti ama o bir Ülkücü'ydü ve ona sorgulamadan denileni yapmayı öğretmişti ağabeyleri...Madem devlet öyle münasip görmüştü “ Allah vatanı ve Türk 'ü korusun ” du...

Nasıl bir vatandı ki bu ; asılan sağcısı “ Vatanı için öldü ” ğünü , onu Devrimci katliamına paravan edenler ise “Vatanı için öldürdü ” ğünü söylüyordu.
Necdet aslında kolay lokmaydı...12 Eylül yönetimi Necdet Adalı 'yı ülkücülerin çoğunlukta olduğu bir kahvehanenin taranması olayı ile ilgili suçluyordu...Necdet neden tutuklandığını biliyordu ...O bir devrimciydi ve başka bir dünya istiyordu...Adil ve paylaşılası bir dünya...Faşizmin bundan hoşlanmadığını da...22 yaşındaydı ama eline silah almamıştı o yaşına değin...Şimdi idamı isteniyordu...Yargılanması esnasında ne delil vardı elde ne de tanık ifadesi ...

Mahkeme başkanı Albay Hamdi Sevinç suçsuzluğuna kanaat getirdi...Dönemin Sıkıyönetim Generalleri bu
karardan hoşlanmamıştı...
Bir devrimcinin suçsuz olması kabul edilebilir miydi ?

Yeniden yargılanması için direktif verildi...Mahkum olduğu Ulucanlar Cezaevi 'nden kaçma girişiminde bulunanlara Necdet 'in verdiği cevap çok çarpıcıdır : “Mahkeme başkanı da biliyor suçsuz olduğumu , söylüyor zaten.Suçsuzluğumun ispatı için çabalayan hakim zorda kalır , siz gidin ” ...Yargılandığı mahkemenin başkanı Albay Hamdi Sevinç, Necdet Adalı'nın suçsuz olduğuna kanaat getirmesine rağmen, Mahkeme Heyeti Adalı için idam cezası verdi... Karara şerh koyan , “Mahkeme başkanı Hamdi Sevinç 'in sanığı suçsuz bulduğu...” ...
Duruşmadan çıkan Mahkeme Heyeti Başkanı Hamdi Sevinç aynı gün ordudan istifa etti...

Necdet 'in idam öncesi söyledikleri dönemin işadamlarının mektuplarına , faşist cuntanın eylemlerine ve işbirliklerine cevaptı
   “Yaşasın halkların kardeşliği! Yaşasın anti-oligarşik , anti-emperyalist demokratik halk devrimi!"

Şimdi karşılarında daha zor bir engel vardı Askeri Cunta 'nın...Asacakları çocuğun yaşı 18 'den küçük olduğu için Yargıtay idam kararını bozmuştu...

Elbette yeniden yargılanacaktı...Nihayetinde o da devrim isteyen bir haindi...Yargıtay kararı 2. kez bozunca çok öfkelendiler...

   “Daha neler canım...gerekirse yaşını büyütüp yine idam ederiz ” diyorlardı...Ve yaptılar
   “ Korkmuyorum diyor bir de velet...İdam sehpasında görürüz biz seni ” diyerek yaşını büyüttüler Erdal Eren 'in...

MGK kararıyla yaşı büyütülüp idam edilen Erdal boynundaki yağlı ilmeğe rağmen inadına gülümsüyordu ışıl ışıl...Sinirleri alt üst olmuştu...Bu nasıl bir iradeydi... ki tüm Ankara Merkez Cezaevi o devrimci delikanlıyı konuşuyordu...

Hep söyledikleri şuydu...“Hapishanelerdeki mahkümlar henüz yargılanmamışlardır ama elbette ki suçlu
oldukları aşikardır...Memleketin sınırlı imkanlarıyla bu anarşik (anarşist ile teröristi ayırdedemeyenlerin , anarşist yerine anarşik diyenlerin bugün bile bunca çok olması tesadüf olmasa gerek) leri asmayıp besleyecek değiliz ”

Sınırlı imkanlar deyip duruyorlardı ama aslında arkalarında koskoca Koçzadelerden Vehbi vardı...

İlk TBMM 'nin taş ihtiyacını İş Bankası İlk Genel Müdürü dayısından haber alıp , eski Rum evlerinin duvarlarını yıktırıp tuğlaları satın alan ve fahiş bir fiyata Atatürk 'e satan Vehbi KOÇ emre amadeydi...Yeter ki işçi işveren ilişkilerini işveren lehine düzenlesinler , sendikalar ile devrimci hareketin bağı kopsun , yeter ki işçinin hakkını savunan bu devrimci tutuklular bir an evvel toprağın altına gönderilsinlerdi...Kürtler ve Ermeniler de düşmandı KOÇ ' a göre...“Aman dikkat ” ti.

Vehbi Koç.... 3 Ekim 1980...Kenan Evren’e yolladığı mektup :
   “Yakalanan anarşistlerin ve suçluların mahkemeleri uzatılmamalı ve cezaları süratle verilmelidir. Polis teşkilatı teçhiz edecek ve onu kuvvetlendirecek imkânlar genişletilmeli, gerekli kanunlar bir an önce çıkarılmalıdır. İşçi-işveren ilişkilerini düzenleyecek olan kanunlar asgari hata ile çıkarılmalıdır. Bazı sendikaların Türk Devleti’ni ve ekonomisini yıkmak için bugüne kadar yaptıkları aşırı hareketler, göz önünde bulundurulmalıdır. DİSK’in kapatılmış olmasından dolayı bir kısım işçiler sendikal münasebetler yönünden bekleyiş içindedirler. Militan sendikacılar bu işçileri tahrik etmek ve faaliyeti devam eden sendikaların yönetim kadrolarına sızarak davalarını devam ettirmek niyetindedirler. Bu durum bilinerek hazırlanacak kanunlarda gerekli tedbirler alınmalıdır. Komünist Parti’nin, solcu örgütlerin, Kürtlerin, Ermenilerin, birtakım politikacıların kötü niyetli teşebbüslerini devam ettirecekleri muhakkaktır, bunlara karşı uyanık olunmalı ve teşebbüsleri mutlaka engellenmelidir. Zatıalilerine ve arkadaşlarınıza muvaffakiyetler temenni ediyorum. Emrinize amadeyim. ”

Günümüze değin Polis Vakıflarına yapılmış en yüklü bağış miktarını kendisinin yaptığını övünerek anlatıyordu Koçzade Vehbi...
Korkunç işkenceler dönemi başlamıştı...Madem işkence yapabilecek güçleri vardı , neden yapmasınlardı...

Göstermelik olarak tutuklanan şeriatçılar örneğin bu işkenceleri devrimcilere seve seve yaparlardı...Askeriye
'nin ve polisin İŞ YÜKÜ !! zaten yeterince ağırdı.

Yılmaz Yalçıner ve Mekki Yassıkaya adlı şeriatçılar işkence konusunda çok yetenekliydiler...Gerçi Bedii TAN 'ı gözünü kırpmadan işkencede öldüren Adnan Gündüz kadar olamazlardı ama yetenekliydiler işte...

İLİMCİLER adını veriyorlardı kendilerine...Diyarbakır Vahdet Kitabevinde tutuklanan “İlimciler ” daha sonra adını hiç ama hiç duymayacağımız Hizbullah 'ın ana kanadını oluşturacaktı...

Bu kadar cani olamazlardı...İşkencelerin tıbbi usullerle yapılmasına karar verdiler...Bunu da doktorlar yapsındı...Dr.Orhan Özcanlı , Dr.Erhan Mete ve Maraş Sıkıyönetim komutan yardımcısı Yusuf Haznedaroğlu'nun himayesinde safahat süren Dr. Erdem Gürünlü bizzat işkence için özel çaba sarfeden doktorlardan yalnızca birkaç tanesi...
Hekimlik mesleği insan hayatı ile ilgili sakıncalara ve tehditlere işaret eder aslında ama hazırlanan doktor raporlarında “ işkence görmesinde, hücreye atılmasında bir sakınca olmadığı ” diye devam eden pek çok rapor bulunmaktadır...Ve bu raporlar işkenceciler için sonradan açılan davalarda işkenceciler lehine !! delil olarak kullanılmıştır
Bunlar akademik kariyeri olmayan doktorlardı nihayetinde....Oturup düşündüler...Ellerinde imkan olsa , Profesörler olsa örneğin ; İşkencenin insanlığa nasıl yararlı olabileceğini ispatlayabilirlerdi...Hemen akıllarına Nazilerin Prof.Mengele 'si geldi...Profesör Ayhan SONGAR ve Prof.Mehmet İTİL işkenceciler üzerinde seve seve deney yapabilir , ABD 'nin denenmesini “rica !! ” ettiği ilaçları deneyebilirlerdi...
Daha sonra düzenlenecek olan “ Teröristleri Rehabilite Seminerleri ” nde Tertip Komitesi Başkanı CIA ANKARA ŞUBE Şefi Paul Hanze bu “seçkin” profesörlere sertifikayla teşekkür edecekti...Seminerin en seçkin konuklarından bir diğeri ise YÖK 'ü kuran ve günümüze değin üniversitelerin üzerinde ağır baskılar yaratan uygulamaların mucidi İhsan DOĞRAMACI 'dır...
Tüm bu baskılar içerisinde sağcı militanlardan bir kısmı da firari yaşamak zorunda kalmıştır...Öyle zor günler geçirmişlerdir ki ; Tarihe Ankara Bahçelievler Katliamı olarak geçen7 TİP'li gencin öldürülmesi, Abdi İpekçi cinayeti gibi olaylara karışan Abdullah Çatlı, Haluk Kırcı gibi sanıkların ise devletle işbirliği yaptığı ancak yıllar sonra ortaya çıkmıştır...

Kolay mıdır sanıyorsunuz firari yaşamak ?

Kolay mıdır hem 1992 yılında firardayken evlenen Haluk Kırcı'nın nikah şahidi olup hem aynı dönemde Erzurum Valisi Mehmet Ağar olmak ?

Eeeee ...Adalet er ya da geç tecelli eder demişler...Ama onurluların adaleti olabilir ancak...Bahçelievler Katliamı suçluları da yakın dönem yasal düzenlemeleriyle AKP Hükümeti tarafından serbest bırakılmıştır...

Son pişmanlık fayda etmez deriz ya hani ; bunu en iyi insanları tel ile boğazlayanlar , Bahçelievler katliamını yapanlar bilirler ...Çünkü salıverildiklerinde son sözleri şöyle olmuştur:
   “ Pişman Değiliz.......”
   “ İnsan bir öleceğini bilmez” derler ama devrimciler öldürüleceklerini biliyordu...Gencecik insanlardan 73
tanesi vakti saati geldiği için “ doğal !! ” yollarla hakk'ın rahmetine kavuşmuştu...
Olsa olsa sadece 144 tanesinin ölümlerine şüpheyle bakılabilirdi ancak.Şüpheli ölüm olarak kayda geçen 144 "adet " şahıs yeterliydi...
Çünkü cidden öyle tuhaf ölümlerdi ki ; ne yapsan ne etsen açlık grevinde ölen 14 , kaçarken vuruldu denilen 16 , "bizimle hapisteyken !!!! girdikleri silahlı çatışmada öldüler" denilemiyordu...

O dönem örgütlü mücadele ve sivil toplum kuruluşlarının son derece aktif olduğu bir dönemdi...Öyle olmasa 24.000 dernek 12 Eylül'ün kurbanı olur muydu ? Bugün Camii Dernekleri dışında öyle bir sosyal yapılanma olmaması da düşündürücüdür...

Kızgındılar , öfkeleri bir türlü dinmiyor hınçları sınır tanımıyordu...

Benzetmek gibi olmasın ama mevcut Hiçişleri Bakanı İblis Naim Şahin 'in “ yazdıklarıyla , filmlerle , karikatür ve şiirlerle terörü destekliyorlar ” teorisine hizmet eder şekilde 937 film yasaklandı ve yakıldı , 40 ton gazete ve dergi imha edildi , bir o kadar kitap suç delili oldu ...
Gazeteler 300 gün yayın yapamadı...

Bu suç delili kitaplarda yazanlar da tuhaf şeylerdi...Çok garip isimleri vardı...İlhan Erdost adlı bir yayımcı ağabeyi Muzaffer ile birlikte “ Doğa 'nın Diyalektiği ” kitabını türkçeye kazandırıp basmışlardı...

   "Diyalektik diyo la bu..." elektrikle işkenceyi biliyorlardı ama bu diyalektik ne olaydı ki ?

Döverek devam eden sorgu İlhan Erdost gibi bir aydını aramızdan alıyor ve Doğa'nın Diyalektiği kitabında anlatıldığı gibi “ doğadaki zıtlıklardan bir tanesi insandaki vahşet ve yıkım arzusudur ” cümlesine en yakın örneği oluyordu...

Son derece adil uygulamaları vardı...Örneğin “biz bu darbeyi yaptık ama haksız uygulamalar yaptıysak bizi yargılayabilirsiniz isterseniz” demeye getiriyorlardı...

Yaptıkları Anayasa 'da 12 eylül darbesini yapanların yargılanması ile ilgili 15. madde geçici bir maddeydi ve
dava açılabilirdi ama bununla ilgili yakın dönem şovları dışında dava açan tek kişi Adana Savcısı Sacit Kayasu ise HSYK tarafından kınanıp meslekten men edildi...Serbest avukatlık yapmaya başlayınca dava açıp avukatlık mesleğinin icrasına da son verildi...Bu kadar da emindiler yaptıklarından yani...

İlk 2 yılı diğerlerinden ayırmak gerekir...En yoğun baskı , işkence , cinayet dönemi olarak bu 2 yılı ayrı bir yere koymak mümkün 230.000 kişinin yargılandığı , at izinin it izine karıştığı yıllar böyle başlamıştı...Ve sonraki yıllarda da yine devrimci demokrat kesimin üzerindeki baskılar süregeldi...

1982 'de Adana 'da konuşma yapan Evren halka şöyle hitap ediyordu :

   “ Bizim sosyalistlere müdahalemiz sayesinde bugün huzur tesis edilmiştir.İstesek bunların tamamını yok ederdik ama çocukları , aileleri perişan etmek istemedik.Amacımız insan kazanmaktır ”

Kurdukları Askeri hükümete dahil ettikleri Turgut Özal 1983 seçimlerine Konya Mitingi'ni tertip eden Mehmet Keçeciler ve tarikatlara yakınlığı ile bilinen ağabeyi Korkut Özal'ın tavsiye ettiği kadroyla ANAP 'ı kurarak girecektir...
Görüldüğü gibi Askeri cunta , şeriat , cemaat , ülkücü sarmalı kaldığı yerden devam etmiş ve darbenin hedefi devrimciler ise tükenmiştir...

Tükenmiştir değil mi ?
Yaşayan bunca insanın hala çocuğuna Deniz , Mahir , Ulaş , Cem , Taylan ve diğerlerinin ismini vermesi ; Erdal Eren 'in idam kararını veren hakimi kimse hatırlamazken idamının üzerinden geçen 32 yıla rağmen Erdal 'ın bu satırlara konu olması ne kadar tükendiğinin en belirgin kanıtıdır aslında...

Dönemin hızla yükselen holdingleri KOÇ ,SABANCI , ALARKO ,STFA , PROFİLO ve pek çok holding o dönem işçinin tüm kazanımlarını elinden alıp bir anda kişisel servetlerini katlamıştır ama ENKA neredeyse hükümetin tüm sanayi adımlarını tayin eder olmuştu...

İşçi bu ve benzeri uygulamalar ile perişan olurken köylü ne alemdeydi ?

Köylü 'nün kendi işlediği , ekip biçtiği toprak son derece sınırlıydı ve ağalık sistemi , feodal yapı o dönemde de son derece baskındı...Özellikle bazı aşiretler sıkıyönetim komutanları ile işbirliğine gönüllü yazılmışlardı...

Jirki Aşireti reisi Tahir Adıyaman hakkındaki suçlamaların kalkması şartıyla sıkıyönetime direnecek olan grup ve kişilerin karşısında vurucu güç olmayı teklif edecek kadar alçalmıştı...Ama tek aşiret onlar değildi...

Süleyman Gündüz ZEVKAN Aşireti 'ni sıkıyönetim için feda edebileceğini ,

Osman Demir ise BATUVAN Aşireti 'nin bölgedeki Sıkıyönetim için her türlü fedakarlığa katlanacağını söylüyordu..Yeter ki “Allahım sen ağama ver ,O bana zaten veriyi ” demeye devam etsindi köylü...

İşkenceciler , cuntacılar devletin her yerini sarmıştı...Devrimcilerin yaşam alanları 32 yıldır daraltılıyor

O dönemden işkencecileri ve faşist yöneticileri uzun yıllar vatandaşın ödediği vergiler ve ellerindeki yetkilerle halkın kanını emdiler.

Devrimciler tuhaf insanlardı...Okumaktan , araştırmaktan gocunmayan , direnmeyi ve onurlu bir yaşamı her şeyin üzerinde tutan insanlardı...

Üşenmeyip araştırdılar , çalıştılar ve 1656 kişinin isimlerini tek tek listelediler...Hatta hangilerinin kime işkence ettiğini dahi tespit ettiler...

Bu listede şimdiki AKP Hükümeti Bakanları Abdülkadir Aksu ve Vecdi Gönül 'ün yanısıra AKP Manisa Milletvekili eski ülkücü militan Selçuk Özdağ 'da var....

İşin en garip yanı ; Tilkiye kümes emanet etme misali AK Parti Manisa Milletvekili Selçuk Özdağ 'ın çok önemli bir görevi var mecliste... Darbeleri Araşt. Komisyonu Üyesi....Gerçi bu eski ülkücü militan BBP Muhsin Yazıcıoğlu 'nun yanında yetişmiş bir şahsiyet ve hocası Yazıcıoğlu gibi devlete engin deneyimleriyle destek olmaktan kaçınmamış...

Tabii İşkence listesinde şimdiki İstanbul Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın ile eski İçişleri Bakanı, Susurluk hükümlüsü Mehmet Ağar’ın yanısıra yakınlarda İstanbul'a Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü 'ne getirilen ve 97 yılında yaptığı işkencelerden ve tecavüzlerden mahkum olmuş , Türkiye 'nin AİHM kararıyla mahkum
olmasına sebep olmuş Sedat Selim AY da var...
İŞKENCECİLERİN EN DİKKAT ÇEKEN İSİMLERİ ise şöyle :

* AKPi İstanbul Milletvekili Abdülkadir Aksu,
* AKP İzmir Milletvekili Vecdi Gönül,
* İstanbul Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın,
* Eski emniyet müdürü ve bakan Necdet Menzir,

* Eski emniyet müdürü, eski Ordu Valisi Kemal Yazıcıoğlu,

* Eski Denizli Valisi Recep Yazıcıoğlu,
* Eski emniyet müdürü, birçok ilde valilik yapan Saffet Arıkan Bedük,

* Eski İstanbul ve İzmir Valisi Nevzat Ayaz,
* Eski İçişleri Bakanı Mehmet Ağar,

* Eski İstanbul Valisi Hayri Kozakçıoğlu,

* Ergenekon tutuklusu emekli Tuğgeneral Levent Ersöz,

* Eski Emniyet Müdürü Hanefi Avcı,

* Eski valiler Kenan Güven, Cengiz Bulut, Reşat Akkaya, Tevfik Başakar.

Hani başımıza bir iş gelirse aman dileyeceğimizden değil ama sırf sürekli zikrettiğimiz Şeref ve Onur Adaletin temelidir (Justititia Fundementum est Fides / Cicero ) sözünden hareketle adil olmayan bunca uygulamaya göz yummayacağız...

SS Selim Ay’ın Terörle Mücadeleden Sorumlu İstanbul Emniyet Müdür Yardımcılığı’na atanması üzerine
gösterilen tepkilere Başbakan Tayyip Erdoğan her zamanki tafracı tavrıyla esip gürlemişti...

   “Kaç yıl geçmiş? 14 yıl geçmiş ve 14 yıl içinde bu yazıları yazmayanlar, bu arkadaşımızla ilgili, ‘İşkence yapmıştır, şunu yapmıştır, bunu yapmıştır’ diye yazmayanlar, hele hele Diyarbakır gibi terörün kol gezdiği bir ilde görev yaparken bu tür yazıları yazmayanlar, İstanbul’a gelince neden rahatsız oldular, sormak lazım. Biz, bazı medya grupları bunları yazacak diye polisimizi, terörle mücadele etmiş bir arkadaşımızı onlara yedirtmeyiz”.

Bu cümlenin ardından milyonlarca devrimci soruyordu :

Peki o zaman “Biz 12 Eylül 'ü yargılayacağız , onlardan hesap soracağız “ diye neden ortalıkta dolanıyorsunuz ? 12 Eylül 'ün üzerinden kaç yıl geçti ? 32 Yıl sonra sırf şov olsun diye ocağı sönmüş , mezarı kurumuş , dul bırakılmış , yetim öksüz bırakılmış devrimciler üzerinden siyasi rant telaşına düştünüz ?

Lakabı SS Selim olan bir işkenceciyi İstanbul'a tayin ettiniz ve “bunca yıldır aklınız neredeydi ?” diye soruyorsun ama aklımız hep buradaydı 32 yıldır burada ve burada olmaya devam edecek ama Adaletin olmadığı yerde bizlere başka yol bırakmadınız :

Ya bir Yol bulacağız , ya bir yol açacağız...başka yolu yok

Siz yedirtmezsiniz ama Sedat Selim AY yani mahkum ve tutukluların tabiri ile SS Selim 'in işkence ve tecavüzleri yüzünden 71908/1 başvuru numaralı AİHM kararı ile mahkum edilmiş bu ülke sizi vicdanında yargılamıştır...Hep yargılayacaktır

Biz bu satırları kaleme aldık...Eski kuşaklar hafızalarını tazelesin , vicdanı olanlar ve yoldaşlarına yeterince destek olmadığına inananlar kendilerini temize çeksinler ; yeni kuşaklar ise ne olmuştu o dönem kısa bir özet halinde dahi olsa öğrensin , tartışsın , sual etsin istedik...

Çünkü bu konuda yazılan yazılara ; eldeki görsel işitsel malzemelere rağmen yaşanmış şu olay neden daha çok çalışıp daha çok dayanışma içinde olmamız gerektiğini yeterince anlatıyor :

Bir ropörtaj... muhabir soruyor :

   “ 12 Eylül 1980 darbesi hangi yıl yapılmıştır ?

Vatandaş bilgelikle cevap veriyor :
   
   “ Haaa...o mu ? 1984 'te tabii ki ”

Son söz sırtlan gülüşlü faşist artıklarına gelsin

Soykırım denince çatılı kaşlarınız , Sol-Kırım denince yüzünüzdeki tebessüm....SOLacaktır...

     Yaşasın Halkların Kardeşliği ve Tam Bağımsızlık