Düz yazı yazmak gibi değil, şiir
yazmak. Bir de serbest yazıyorsan şiiri, bambaşka bir hal alıyor. Satırları
sona geldiğinde aşağı satıra geçmiyorsun, satır satır, istediğin uzunlukta
yazıyorsun. Kendini tek cümleyle bile ifade edebiliyorsun. Başka bir hayat
olabilir şiirlerde. Şairler zaten başlıca bir ütopya.
Şöyle bir olayda var hani; “Yazdıklarını yaşayarak mı kaleme alıyorsun?” genelde ünlü yazar-şairlere sorulur bu, geleceğin potansiyel yazar-şairlerinden olduğumuzu varsayarsak soruyu cevaplıyorum. Aslında çoğunu yaşayarak değil de, görerek, izleyerek yazıyorum. O kadar çok konuşmam, dinlemeyi daha çok severim, dinlemek bana çok şey katar bunu fark ederim. Çoğu yerde konuşmak zaman kaybı olarak geçer benim zihnimde, oturup dinlemeliyim, ne yaşamış öğrenmeliyim. Sonra onun hakkında bir şeyler yazabileyim diye.
Uzun zaman olmuştu şiir yazmayalı, dedim ki, “Böyle olmaz, yokla bakalım kendini” Şiirlerim için bir blog sayfası oluşturdum. Orada biriksinler bakalım. Birileri beğenir, beğenmez önemli değil ama yayınlarsak ne kaybederiz ki? Muhtemel beğenecek kişilere haksızlık yapmış olur muyuz? Çokta tınlarında değil ya neyse; Ben yazıyorum ve devam etmek istiyorum.
Şiir
yazmayan birine bu derdi anlatmak güç olur, şiir sevmeyen biriyse zaten okumaz
bu yazıyı. İki satırımın arasında dağlar kadar fark olabilir ama aynı yolun
sonunda kavuşurlar birbirlerine. Dizee bütünlüğüne bakmam zaten, genel olarak
ele alınmalı şiirler. Okullarda ki şiir konuları biraz sıkıcı işleniyordu
aslında, fakat eğlenceli hale getiren hocalar vardı. Şiir yazmaya nasıl
başladığımı pek hatırlamıyorum ama sanıyorum 10.sınıfta temeli atmıştım. Yeni
bir ortam, tanıdığın pek kimse de yok. Soğuk görünümlü sıcakkanlı biriyim fakat
birine alışmam yıllarımı alabilir. Yalnızken de en iyi yapılan şeylerden
biridir galiba şiir yazmak?
En arka
sıra hep boş olurdu, kalorifer ve cam kenarı. Sevmediğim dersler olurdu ya da
boş geçen dersler. O en arka sıraya geçer kendi kendime konuşurdum içimden, bir
de yazmaya çalışırdım, yazdıklarımı okuyamazdım bide. Öyle merak eden bir iki
arkadaşım vardı, onlara da okutmazdım. Bir iki tane güzel olduğuna inandığım
satırlarım vardı, onları okumalarına izin verirdim. Benimle gizli saklı
kalsınlar isterdim, tam olarak niye bilmiyorum. Beğenmezler kaygısı elbette
yaşıyordum ama “bak bunu yazdım, okusana” düşüncesine hiç girmedim. Öyle
yapınca, karşındaki zoraki olarak beğenmek zorunda kalıyor, gerçekten
beğenmediğini söyleyecek kişi sayısı azdır.
Böyle
beyaz kâğıdın üstünde siyah düzgün çizikler görmek beni mutlu edebiliyordu.
Hafif geriye çıkıp genişçe bakardım yazdıklarıma. Bide yazdıklarımı ikince kez
okumazdım uzunca süre. Böyle arşivim kalınlaşsın sonra tek tek tozunu yutarım
diyordum. Biliyor musun hala ikinci kez okumadığım çok şiir türü yazım var.
Bazıları gerçekten çok safça ve basit yazılmış, böyle nasıl anlatsam ilkokula
giden çocukların yazabileceği şiirler kadar basit ama içlerinde öyle bir iki
cümle oluyordu ki, tüm şiiri güzelleştirebiliyordu. Bunu bütüne yaymam gerekirdi.
Hayalim
bile vardı bir ara; Şiir kitabı çıkartacaktım, sanmayın ki o kadar fazla şiir
yazdım, ya da saymadım ki yazdıklarımı olmuştur epey. İnce bir şiir kitabı
olabilir? Sayılı basımlı ve sadece istediğim kişilere verebileceğim kadar
sayılı. Çift haneli sayılara ulaşmaz bile.