Ben 7
yaşındaydım. İlkokul birinci sınıfa başlayacaktım. Küçüktüm, korkuyordum ve
garip bir mutluluk birde heyecanı vardı. Okullar açılmıştı, sınıf çok
kalabalıktı, anneler babalar bile sınıfta çocuklarının yanındaydı, ta ki biri
gelene kadar. Uzunca boylu, beyaz saçlı, takım elbiseli biri girdi kapıdan.
Sınıfın ebeveynler tarafından boşaltılmasını istedi. Sanki “Burada onların
annesi de, babası da benim” dermiş gibi.
Merhaba :)
Okulu
seviyorsun, alışıyorsun, yeni şeyler öğreniyorsun, aynı zamanda büyüyorsun.
Ortaokula geçtiğimizde ilk defa birden fazla öğretmen derslerimize girecekti, “hangisini
daha çok severim” düşüncesi o zamanlar hiç yoktu ki aklımda. Eskiye göre daha
zordu değişmek, büyüme sürecimiz mi yavaşlıyordu, seçme şansımız mı azalıyordu?
7.sınıfın başında yeni bir okul, yeni arkadaşlar ve yeni öğretmenler… “Hangisini
daha çok sevebilirdim” düşüncesinin tohumu henüz atılmamışken daha… Adapte
olunuyor, olunmak zorunda. Büyümeni engelleyemezsin.
Lise
dönemine geçişte kolay olmamıştı. Bizim gözümüzde lise; büyüklerin gittiği okullardı,
daha çalışkan öğretmenlerin iş bulabildiği okullardı. Orada öğrencilere daha
farklı gözle bakılıyordu. Sanki kocaman adamışız gibi. Peki, gerçekten öyle
miydik? Her dersin ayrı hocası, her dersin ayrı bir yüzü, bir sesi, bir
disiplini vardı. Aralarından seçim yapmaya başlamıştık, “Hangisi daha iyiydi?”
Öğrendik
ki tüm okulun bir ağızdan sevdiği öğretmen yokmuş. Öğrendik ki tüm okulun bir
ağızdan sevmediği öğretmende yokmuş. Herkes kendi kriterlerine göre öğretmen
seçip, onun dersine göre hazırlık yapmış. Kimi falanca dersin gelmesini hiç ama
hiç istemezken, kimi iple çeker halde beklerdi. Benimde beklediğim dersler
vardı, hatta bitmesini istemediğim bile olmuştu. Ama zamanı kontrol edemiyordum
ki…
Daha
yeni bitti lise, üniversitedeki öğretmenleri –ki onlara öğretmen denmiyor-
sevebiliyor muyuz? Onları filtreleyebiliyor muyuz? Daha deneyemedim. Zaman,
oradan da geçecektir elbet…
Öğretmenin
gözünden bakamıyoruz, bakmakta istemiyor olabiliriz, bilirsiniz nasıl işimize
gelirse öyle davranıyoruz. Gördük ki kötü denebilecek öğretmenler var ama iyi
öğretmenlerin yanında sözü edilmeyecek kadar az sayıdalar. İyi öğretmenin
tanımını var neydi ki? Aslında çoğu kişi gibi öğretmenler arasında filtreleme
yapmadım, hepsine soğuk kalmak iyisiydi. İçlerinden bazıları kendi sıcaklığını
karşı tarafa (öğrencilere) çok iyi yansıtabiliyordu, böylece o aradaki soğuk
rüzgârı ılıklaştırabiliyorduk galiba. Nitekim mahkeme salonunda ders
işlemiyoruz, onların bir güler yüzü olağanüstü şımarmamıza bile yetiyordu.
Öğretmenler
günü var (24 Kasım) bir ya da iki kez hediye almışlığım var sanırsam. O da
annemin desteğiyle ilkokul öğretmenime aldığım hediyeydi. Kendisi emekli oldu
ama ara sıra görüyorum, insan bir sıcaklık hissediyor yine de. Zaten severdim
ki onu. Son yıllarda onun kadar sevdiğim 4 adet öğretmen oldu. 4 fena bir rakam
değil. Nereden bakarsan lise döneminde 4 yılda 20’nin üzerinde öğretmenle ders
işlemişliğimiz var. 4 tanesine sıcaklık duymam normal.
Bugünde
(24 Eylül) o 4 sevgili öğretmenden birinin doğum günü. 3 seneden fazla tanışıklılığımız
var. Şu an bu yazıyı okuduğunu varsayarak yazalım biraz da;
Merhaba :)
Öncelikle belirtmek isterim ki, derslerinizde hiç
uyumadım, gerçekten :) O naif sesinizi duyup da dinlememek olmazdı. İyi ki
doğdunuz ve iyi ki yolunuz bizim güzergâhtan geçti, sizi tanımak ve hoş
sohbetinize daim olmak hala yüzümü güldürebilen hadiselerdendir. Belki
aramızdaki standart bir öğretmen-öğrenci ilişkisiydi, yani okuldan ayrıldıktan
sonra sadece bayramlar ya da böyle doğum günlerinde konuşuyor olabiliriz fakat
bir gün yolda ayaküstü karşılaşma senaryosunu çoktan yazdım ve (sizinle) oynamayı bekliyorum. 3-4 adet birlikte çekildiğimiz fotoğrafımız var, hala duruyorlar. Yeni yaşınız
kutlu olsun, sonraki doğum gününde görüşelim yine, sizde mutlu kalın :)
(Yazıyı okuduğunuzu anladıktan sonra minicik bir utangaçlık
yaşayabilirim.)