Bir Şarkının Hıçkırığı

Öyle zamanlar olur ki, başta kendini üzmemek için susarsın, koyu bir karanlığa bakıp sonunun gelmeyeceğini bilerek hemde. İçinde bir şeyler muhakkak sıkar seni, hele kalbin buna hiç gelemez, kırılır pul olur. Öyle anlar var ki, söylenecek o kadar söz olur ki... Sen susarsın, o üzülmesin diye, sen kendine ağlarsın o bilmesin diye. Hep onun için harcarsın kendini, yinede kaybedersin, zaten alışıksın dimi?

Unutmanın mümkün olduğunu düşünürsek, size yemin ederim ki en önce canınızı yakan insanlardan kurtulmak isterdiniz. Akla geldikçe hüznün bedene çöküşünü kaldıramaz her beyin. Bir yerde sonra salıyorsun çayıra. Bide "tükürdüğümü yalamam" olayı var, kim tükürüğünü yalar ki? O tükürük hiç çıkmamış olsa ağzından zaten hep içinde kalacak. Daha bebekken kusmaya başlıyoruz oysa. Akıl bazı şeyleri hazmedemiyor sıçıyorsun ortalığa. Hep onun hatası yüzünden değil mi?

Aman üzülmesin, aman kırılmasın, aman benden soğumasın diye diye, götümüzü yırtıyoruz. Kurşunun önüne atlayacak kadar da fedakarız. Karşılığını alanlar var elbet, ama bizi bulmaz dimi onlar? Çoğu kez arabesk ortamına kendimizi kendi ellerimizle sürüklüyoruz, en büyük nedenleri: Değişmeyen fikirlerimiz ve gözleri kör olası şarkılar; Seni bir yerden farklı yere saniyelik halüsinasyonlarla götürebilecek kadar güçlüdür. Tek önlemi sağır olmak mı?

Demeyin, etmeyin! Öyle şarkılar var ki, düşünüyoruz başımızdaki olayı, sonra dinliyoruz şarkıyı. Tamda bizim için yazıldığına kanaat getiriyoruz, işte uçuruma adım atıyoruz. Hisler o kadar hassas ki, rüzgardan etkileniyor. Saçların hafif dalgalanınca onu ne kadar sevdiğini anlayabiliyorsun. Bu kadar boktan bir şey bile anlatıyor işte zati halini. Ne olacak bu işin sonu, nereye gidiyoruz beyler? Bu kadar hassas bir konuya, aynı hassasiyeti göstererek yaklaşırken ve hatta "buyur geç ağzıma sıç" diyebiliyor iken, niye ayrılıyoruz?

Hata yapmayı engelleyemeyiz fakat azaltabiliriz. Peki, bile bile hata yapanlar, hata yapmaktan zevk alanlar? Yalan dolan olduğunu bildiğin halde "bir umuttur" deyip peşinden koştuğun kişi; Ne oğlum? Olmayacak duaya emin demek zaman kaybı değil mi? Senin de en değerli varlığın "zaman" değil mi? Herkesin bir "Bağdat Kafe"si var, ulaşamadığı, kavuşamadığı. Birlikte olamadığında kalem alır eline, yazar. Birkaç saate bir şarkı, bir şiir, bir yazı, bir cümle, bir küfür... Onun hakkında çok şey yazabiliyorsun ama o? Onun o kadar umurunda değilsin ki.

Ben bir şarkı olmak istemem, sizin dudaklarınızda. Sevgiliye edilen sitem olmak istemem, kimseye küfretmekte istemem. Aranızdaki üçüncü kişide olmak istemem. Eline gitarı alan beni söylesin istemem. Ben kötü olmak, seni öldürmek istemem. Ben şarkı olmak istemedim, istemiyordum. Sen yarattın beni, sen sebep oldun herkesin ağlamasına! Mutsuzum... Beni kullanarak bir şarkı daha yazabilirsin şimdi...