Barda - Neler Öğretti?

Türk filmlerini türlerine göre ayırmaya çalıştığımızda (tek bir türe indirgeyemiyoruz) dram ve suç kategorileri için en iyi filmlerden biri olarak kabul edebileceğim Barda, 2007’de Serdar Akar senaryosuyla ve yönetmenliğiyle beyaz perdede ışıklandırıldı.

Akar’ın yönettiği filmde Nejat İşler gibi Hakan Boyav gibi sıkı isimleri görürken bunların yanı sıra genç isimlerinde olması, dinamik bir yapının olduğu gösteriyor. Kalabalık bir oyuncu kadrosu ve başarılı bir yapımdır. Başarısından bahsedeceğim. Filmin konusu, Ankara’da yaşanmış bir olaydan esinlenerek yazılmış. Belki de filmin en can alıcı noktası budur. İzler kitlenin kanına girmenin önemli yollarından biri de, rol oyuncularıyla kurdukları bağdır. İzleyici üzerinde psikolojik baskıyı yüksek seviyede hissettirirken sanırım ara ara gösterilen mahkeme sahneleri ile o gerilimi yumuşatma eğilimini tercih etmiş olabilir Akar.

Filmde iki tür insan grubunu görmekteyiz. Bu oluşturulan kontrast (iyiler ve kötüler) filminde temel çatışmasıdır. Malumumuz gereği iyinin tarafından baktığımız için, onları tanıyarak başlayalım. Nail, TGG, Nil, Sevgi, Pelin, Aynur, Cenk ve Aliş. Birde yakın dostları ve barın sahibi Barbo var. Kötü dostlar ise: Egzozcu Selim, Patlak Osman, 45, Köylü Nasır ve Çırak’tır.

İyi dostların hayatla ilgili pek sıkıntıları olmasa da duygusal problemleri ile karşımıza çıkması, pembe bir tablo çizmektedir. Her gece bar keyfi, kız arkadaş, alkol, cinsel doyumlar vs. Öte yandan kötü dostlarımızın hayata, kendilerine olan küskünlüklerini görmekte ve elde edemedikleri hislerin, nesnelerin, öznelerin açlığını da fark etmekteyiz.

Filmin büyük bir kısmını kaplayan mekanda yani barda yaşanılan şiddet, cinayet ve tecavüzlerin işlenişi dozunda bırakılabilmiş. Bar metaforunu açıklamak gerekirse; Bardaki insanların özellikle de kadınların ahlaksız oldukları izlenimi verilir. Dikkat çeken şu notlar ise bu yaklaşımın antitezini oluşturmaktadır. Bunlar: Hamle kalan genç kadın ile sevgilisinin evlenmek istemeleri, tecavüze uğrayan kadının, Çırak’tan utanarak pantolonunu giydirmesini istemesi, bakire Nil’in ise bir sevgilisi olduğunu ve barda olduğunu görmekteyiz.

Filmin değindiği şiddet ve tecavüz konularından daha ziyade bu eylemleri gerçekleştirmiş kişiler hangi adalet sistemi ile yargılanacak olmalarıdır. Kötü dostların yaptıkları insan dışı davranışların vicdanlarda ki hükmü sanırım direk ölümleridir. Fakat yazılı hukuk sistemine göre toplanan deliller ve ifadelere göre verilen kararlardan ibarettir. Filmde de sorulduğu gibi “bundan birkaç bin yıl önce Afrika’nın balta girmemiş ormanlarından birinde bir ağaç devrilmiş ve bunu kimse görmemiştir, peki bu ağaç gerçekten devrilmiş midir?” özetle, şiddet uygulanıyor, cinayet işleniyor, tecavüz ediliyor fakat kimse görmüyor. Peki, bu eylemler gerçekten işlenmiş midir? İşte adalet sistemi bu konuda yanıt veremiyor.

Filmin başarılarından da söz etmek gerekirse; İşlenen konu itibariyle insana şiddetin bir boyutunu göstermiş oluyor. Yaşanmış bir olaydan alıntılanması ise şiddetin gerçekliği hissettiriyor. Başarılı oyunculukların yanı sıra Melis Danismend’in “Dediler ki” şarkısı belki de filmin özeti kabul edilebilir güzellikteydi. Kötü dostların oyunculuklarının iyi olmasıdır.

Eksik yönleri ise: Filmin başındaki neredeyse ilk yirmi dakika klişeleşen kürtaj sahneleri ile doldurulmuş. Daha kısa tutulması iyi olurdu. Biz yine hamile olduğunu ve kürtaj olmak istediğini bilelim ve sonra vazgeçtiklerini de bilelim ama daha az zamanda olmalıydı.

Soundtrack
Üç Nokta Bir – Dediler ki
Özge Fışkın – Yarın
Özge Fışkın – Yabancı
Koray Candemir – Belki Bir Gün
Mirkelam – Hazırım
Sezgi Olgaç – Geçmiyor Zaman
Türkay Türkmen – Değişen Ne?

Öğretiler:
  • “Mutlu olmak için mutlu etmek yeter dediler” sözüyle anlatılmak isteneni “iyiler kazanır, kötüler kazanır dediler” sözlerinin hemen arkasına yerleştirdiğimizde evet, kötülerde iyilerde kazandıklarında mutlu olurlar anlamını çıkartabiliyoruz. 
  • TGG’nin anlaşılması noktasında tekrar açıklama yapmak gerekirse: Bir yargı ne kadar çok soruya yanıt veriyorsa o kadar doğrudur ilkesini benimse. Çünkü olaylar algılandıkları gibi yaşanır ve ondan çok sonra ortaya çıkar.
  • İyinin ne olduğunu bilmek onu tanımlayabilmek için bile en az bir kötüye ihtiyacımız var.
  • Geçmiş, gelecekten daha mühim olabilir, çünkü geçmiş “olmuştur” gelecek ise belirsizdir. Şekillenmesi çok hassas dengelere bağlıdır.
  • İnsanlar milyarlarca türe ayrılabilir. Her insan tek tanedir. İyisiyle, kötüsüyle.