Monolog (TGG)

Yayına son on... Son beş... son üç, iki, bir!... Yayındayız!

Merhaba herkese, ufak bir monolog gösterimiz var buyurmaz mıydınız kırmızı koltuklardan birine? Kimin hayatına nereden, hangi şekilde katıldığımı bilecek kadar ayrıntıya sahip değilim. İnsan unutkandır fakat unutamayacağı çok şey vardır. Sonuçlarla ilgilenmeliyiz, dimi? Sonuçta olan olmuş ve bir sonraki adımı hesaplamaya çalışmalıyız. Daha mutlu bir yaşam dilediniz mi kendiniz için? Eğer bunu yapmışsanız, en azından son dönemlerde kendinizi iyi hissetmiyor olabilirsiniz. Hiç mi öyle bir dilekte bulunmadınız? Mutlu olmak aklınıza gelmemiş olabilir belki, Belkide mutluluğun tanımını bile bilmiyordunuz? Öyleyse mutluluk neydi? 

Genel konulardan bahsederek özel sorular sormak psikologların işinin olduğuna inanırım, hep aynı hikayeyi baştan işlerler zaten. Anlatacak bir hikayen var mı? Deneme yapalım ortaya çıkar zaten soruyorum dikkatle dinle şimdi beni;

"Onu gerçekten seviyorsun değil mi?" Basit bir psikolojik soruydu... Hiç bi isimden bahsetmediğim halde, çoğunuz birisini düşündünüz. (Kazım Koyuncu'ya ait) Yanıt verebilen herkesin bir hikayesi var hemde hala yazmaya devam edebilecek kadar güzel... Yanıt veremeyenlerin haline üzülmüyoruz; Herkes sevmek zorunda değil, paylaşmak ya da yaşamak zorunda da değil. Kimseyi zorla tutmuyoruz değil mi? İsteyen gidebilir? Zaten pamuk ipliğine bağlı yaşıyoruz. Bazen yumuşak kararlar vermek insanı çok yaralar. Keskin bir karar verebilmeli insan, "evet" ya da "hayır" gibi. Üçüncü bir şık olmamalı ki, aynı anda iki taraf kaybetmesin. Peki sen hiç kaybettin mi? 

Kaybetmek alışkanlık haline gelebilir, zincirleme kaybediş mesela? Fazla dramatize ettik durumu dimi :) Trajikomik bir döngünün içinde ne kadar gülebiliyorsak o kadardan fazla ağlayabilir insan; Çünkü mutluluktan bile ağlayan var. He, en güzeli de ne zaman kaybedeceğimizi bilmemek, bide ne zaman kazanacağımızı, her saniye kumar oynayabiliyoruz. Aranızda pişti oynamayı bilmeyen bile var. Ama kumar oynayabiliyor. Zar atıyor büyük gelirse kazanıyor. Olasılıklar hiç azalmıyor. Bu arada Adam Fawer - Olasılıksız kitabını okumanızı isterim. Biraz felsefi ama temelinde matematiksel bir soru geliyor şimdi de; 

Bir insanı kaç kere sevebilirsin? Söz ettiğim kişi tek bir beden. Benzeri değil. Ona her gün "aşık oluyorum" saçmalığını da kastetmiyorum. Aranızda "50 İlk Öpücük" filmini izleyen varsa daha iyi anlar soruyu. Kendi içimde çıkmaza düştüğümü düşünmeyin; A kişisi B kişisine her gün aşık olabiliyor en baştan, hiç tanımıyormuş gibi. Siz bunu yapabilir miydiniz? yoksa; 1.gün A kişisine 2.gün B, 3.gün C kişisine mi aşık olurdunuz? Seçenekler arttıkça seçim yapmak zorlaşır. Bu arada; Girdiğimiz her dandik sınavda 5 şık var, onları en azından ikiye indirmelerini isterdim. Doğru ve yanlış olsun yeter.

Aksakallı dedeler çağırıyor gitmem gerek :) Bide rüyalara inanmayın, "tersi çıkar" derler, takmayın.Çok para kazanınca, geldiğiniz yeri unutmayın. Kimseye yukarıdan bakıp, üstündekini görmemezlikten gelmeyin, unutma ki en iyisi değilsin. Bide aranızda bugün aşık olmayı düşünen var mı? ya da bir günü daha mı ıskalamak istiyorsunuz? Ve hayatınızı (T)ekrar (G)özden (Geçir)meyi unutmayın!
Son...