Bir Avuç Umut

Bazen durduk yere küfredersin hayata, boş boş bakarsın etrafa. Seni dinleyen kimse yok, sanırsın aslında, yalnız kaldığına inanırsın çoğunlukla, kaybettiğini düşünürsün ara sıra, uyursun uzunca, kalkarsın aynı suratla... Yeniden ve yeniden büyürsün boşlukta. Yağmur kırıntılarını toplarsın balkonunda, yeşil gökyüzü görürsün deniz kıyısında, güneş batarken kırmızı yüzler vardır kameran da... Herkes üstün gösterir kendini, mazlumun yanında, çokbilmiş dostum olacağına, cahil ebeveynlerim olsun daha akıllıca.

Yüksek dozla kullanıyoruz sevgiyi. Çabuk gösteriyor etkisini, hemen aşık ol sonra öl... Maviler siyaha dönüşürken, bir kalp ölürken, uykusuzluktan kapanan göz kapaklarına geçiremediğin sözlerini artık kendin bile duyamadığında, sağır edici siren sesleri kulaklarını sağır ederken, kolların, ayakların, dudakların artık çalışmazken, diri bedenine nüfuz eden zehre engel olmazken gelirler omuzlarına basarak yükselirler. Yani, düşene bir de onlar vururlar.

"Var mı sorusu olan?" ya da "Söylemek istediğiniz bir şey var mı?" Kekeleyerek söz aldığında, söyleyeceklerini toparlayamadığın da, rengin solup, nefes aldığını hissetmediğinde, pişman olduğunda yani, yani keşkelere başladığında, en sevdiğin yüzlere sarıldığında belki rahatlamış gibi olsan da, çocukken oynadığın balonun elinde patladığını gördüğünde, yıkılan dünyana derin bir "ooff" çektiğinde belkide üzüntüden ağladığında, bir teselli edeninin olmadığını fark edince belkide... Herkes gelir sonra gider... Yani herkes gider...

"Benim kendimle ufak bir sorunum var." Halletmeyi, çözmeyi o kadar istedim ki, hep ikinci kişiye ihtiyaç duydum. Kendi başıma hiç bir şey ifade etmeyen parça gibiyim. Tamam talep var fakat karşılığı yok? Kimse mi kimsenin umurunda değil? Birkaç günlük, göstermelik bile olur. Alışılmış yalanlara yenisini eklemek isterdik ama o kadar derin kalıplara düşmüşüz ki... Yeni şeyleri kabul edemiyoruz.