Kettle'da Sular Kaynattım - (Daha Az Renk)

Defterime aldığım notlar arasından çıkan bir başlıktır "Kettle'da Sular Kaynatmak"  (1 Ağustos 2012) Tabii o dönemin hisleriyle yazmıyor olacağım ama sular kaynamaya hep devam etti. O konuda bir şey değişmedi yani. Su kaynadı, kahvemiz hazır.

"Çok özel bir tarafın yoktu
Ne çok havalı ne çok havadar
Hatta biraz boğucu
Çokça yorucu"

Sıradan basit bir günün, size ne gibi sonuçlarla geleceğini tahmin etmek hiç kolay olmuyor. Çoğu şey beklenmedik sayılıyor. Beklemek, bir nevi olabilecekleri ertelemek gibi geliyor. Yani akışına bırak gibi bir sonuca varabiliriz. Klişe ve net bir sonuç olur buda. Sıradan bir gün demiştim, her zamankinden biraz daha farklı olmasıyla sıradanlığını kaybetmiş bir günde olabilir. Nitelemeler size ait. Hayal gücünüzle ve size o hayali yaşatacak kişiyle ilgili daha çok... İnsanların hayalleri çok olur, çok olunca da içinde boğulur kalır. Bırak bir kedi kadar sevelim kendimizi yeter. Yetinmek gerekir. Kedi olmak gerekir. Seni de seviyordum, hem de tüm boğuculuğuna rağmen. Sana rağmen.

"Bazı günler pas kokardın
Ve her zaman küs olurdun
Bana ve hayata
Köşedeki bakkala"

Ne zaman ki bazı gerçekleri su yüzüne çıkardım hep omuzlarımdan bastırdın beni. Boğulmadım ama mesafe de alamadım. Küs olmak isterdim, buna da hiç izin vermezdin. Ne zaman adımlarımı geriye doğru atsam sen yaklaştın. Dans mı bu? Biz hiç dans etmedik de diyemiyorum ki...

"Ama
Kettleda sular kaynattım
Boğazımdan içeri akıttım
Öyle bir his sensizlik
Kalbimi yaktı
Öyle bir acı sensizlik
İçimi yaktı"

Ben kahveyi hep sütsüz ve şekersiz kullandım. Öyle sevdim, hep öyle kalsın istedim. Hiç değiştiremedim. Bazen diyorum farklı bir şeyler mi denesem diye, deniyorum da, ama olmuyor değiştiremiyorum. Böyle sevdim diyorum, böyle kalsın. Sadece şunu söyleyebilirim, "çok kahve geçti kulpsuz bardaklardan, ellerim çok yandı". Sen nasıl severdin? Ben çoktan unuttum. Unutmamalı mıydım? Bilmiyorum ki. 

"O kelimeyi yanlış söylerdin
Rengi atmış tişört giyerdin
Boyun biraz kısaydı
Dünyan çok dardı"

Eskiden maviydi rengim, siyahtı, biraz da kırmızıydı. Şimdilerde daha farklı renkleri tercih eder oldum. Mesela turuncu gibi... Öyle özel bir anlamı yok, sevmeye başladım. Yine de rengi atmış tişörtlerimi atamıyorum. Ne bileyim, tarihsel hatırlatmaları var diye belki de. Sırf bu yüzden bile atılabilirler tabii. Zaman aşımı diye bir şey var. Biraz da onu bekliyorum diyelim. 

"Eğriyi hep doğru sayardın
Konuşmaz konuşmaz konuşmazdın
Kafan hep kıyak
Bana çokça uzaktın"

Gelelim asıl konuya. Bizi çok yakın sananlar olurdu. Buna çok inananları da gördüm. Bizden fazla bile inanan olmuş. Tabii bizden fazla inananlar var diye yanılmıyor olamazlar değil mi? Biz hiç "biz olmadık. Öyle bir eksenin içine de giremedik. Görünmez duvarlarla örülü kalbine nereden girilir bulamadım. Kapıda kaldım yani. Aşamadım seni. Çok konuşmazdın gerçekten ama ne sorulursa yanıtta verirdin hani o ayrı. Gülerdin bi kere o çok ayrı... Göz göze gelmezdik, çünkü ben gözlerine hiç bakamazdım. Geçti tabii o günler, şimdi olsa gözlerinin içine bakarım, en azından "bahanem" olurdu.

Biri evinden ayrılınca birkaç gün kokusu kalıyor biliyor musun? Yastığına dokunmazsan bir hafta sürüyor belki. Sonra o da bitiyor tabii. Ne kalıyor ki zaten elde? Biraz sesin, biraz gülümseyen yüzün, dalgalı saçların, veda ederken sarılışın. Çok anlam yüklemiyorum, olanı aktarıyorum. 

Suyun kaynaması ile soğuması arasındaki süre de aynı değil, hislerde.

Not: Melis Danişmend / Kettle'da Sular Kaynattım şarkısı dinlenirken yazılmıştır.