Klasiktir

Birleşmiş Milletler tarafından kabul edilen ve üye devletlerce de her yıl kutlanan günler vardır. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu tarafından 5 Mart 1993 tarihinde ve 1993/26 sayılı bildirisiyle Dünya Engelliler Günü olarak kabul etti. Bildirinin amacı ise, “engellilerin topluma kazandırılması ve insan haklarının tam ve eşit ölçüde sağlanması” amacıyla tanınmasını istedi.

Henüz yirmi yıllık bu bildirinin amacı aslında iyi niyetle hazırlanmış ve belli bir amaca hizmet etmesi için yayınlanmıştır. Bu bildiri ne yazık ki geçen süre zarfında revizyona uğramış ve “3 Aralık” gününün kutlanmasına kadar gitmiştir. Peki, bu manidar günde kimler, neyi kutlar?

Bakış açımızın çerçevesinde Türkiye’yi ele almaktayız. Dünyanın es geçmediği bir günü elbette Türkiye’nin de boş geçmesi beklenemezdi. Öncelikle devlet kurumları tarafından düzenlenen organizasyonlar dikkatleri çekmektedir. Nasıl çekmesin ki? Ülkenin başbakanından, en düşük unvanlı devlet görevlisine kadar herkes bu vahim günü kutlamakla görevlendirilmiş gibi. “Kutlama” diyorum ve vurguluyorum da… Türkiye İstatistik Kurumu’nun verilerine göre ülkemizde 8,5 milyon engelli bulunmaktadır. Bu sayı aynı zamanda Azerbaycan, Avusturya, İsviçre, İsrail ve Bulgaristan gibi ülkelerin nüfus sayılarıyla hemen hemen aynıdır. Hal böyle olunca potansiyel oy avcıları tarafından 3 Aralık gününü boş geçirmek büyük bir kayıp olurdu. Devlet görevlilerinin o güne has yaptıkları tek şey ise şu söylemler dışına çıkmamaktadır;

-“Asıl engelli siz değil, bizleriz.”
-“Bizler de yarının engelli adayıyız.”
-“Engelli olmak bir kusur değildir.”

Bunları söylemekle “engelleri kaldırıyorsanız” zor iş değilmiş. Ancak ne yazık ki engeller laf kalabalığı yaparak olmuyor devletimin önde gelen isimleri…

Temmuz 2012’de bitmesi gereken ve yedi yıl önce AKP hükümeti tarafından başlatılan proje kapsamında ülkemiz engellilere uygun bir duruma gelecekti. Aradan yedi yıl geçmişti ki, vaatler yerini bulmamıştı ve hukuki yollara başvurulacaktı ki, üç yıl daha uzatılan bir madde eklendi. Nice üç yıllara değerli ülkemin ikinci sınıf muamelesi gören insanları…



Durum şimdi iki kat daha vahimleşiyor. Tüm bu geciktirmeler, umarsızlıklar devam ederken, tabi ki elleri kolları boş durmuyor hükümetimin. “Evde bakım aylığı” diyor, “engelli maaşı” diyor. Ne demek ki bunlar? “Ben seni dışarı çıkaramıyorum, bari para vereyim de evinde mutlu ol” demek mi? Ne yazık ki büyük bir kitle için durum öyledir efendiler. Para, hakları susturmak için çok cazip geliyor sanırım. Verdikleri paralarla, ikram ettikleri tekerlekli sandalyeleriyle dört duvarla uzun ömürler diliyorlar.

Hükümet bir yana dursun da, Sivil Toplum Örgüleri ne için var? Devletten ayrı sivil güçler neden bu kadar vasıfsızlar? Tenzih ettiklerimiz elbette var. Adeta iktidarın yani resmi kurumların sivil versiyonları gibiler. Engelliler kendi sorunlarını, kendileri anlatamayacakta kim anlatacak?

Türkiye’de engelli olmak zaten zor iken, bu medya ile bu sosyal medya kirliliği ile cidden iki kat daha zorlaşıyor sakin kalmak. Düşünün; hala engelliler gününü kutlayanlar ve aralara bir iki kelimelik slogan yerleştirip paylaşımlarda bulunanlar var. Hepsine tek tek sormak isterdim, “neyi kutluyorsunuz, hayırdır?” diye. Engelli günü olduğu için farkındalık yaratmak isteyen bir kesimin varlığını hiçe saymak gerçekten ayıp olabilir. Farkındalık yaratmak demek, eğer konumuzda engellilik ise dostlar; Engellilerin dokudukları kilimler, halılar, ritim grupları, şiir okuyan engelliler, yapılmak için yapılmış garip tiyatro oyunları gibi bir sürü sanat dalı üzerine çalışmaların sergilendiği naçizane gündür 3 Aralık. Ve tüm bu sanatsal ürünlerin sergilenmesiyle halkımız farkındalık kat sayısını artırıyor zannediyoruz. Durum öyle sanıldığı gibi de değil. Bu tür etkinlikler engellilere acıma hissini arttırır ve ağlamalı bir sonla izleyenleri evlerine gönderir. Neden engelli dostları üniversitelerde daha çok görmeyelim, neden siyasetin içinde daha çok yer almasınlar, neden akademisyen olmasınlar neden?

Engelliler için üretilen sloganlar, engelli konulu şiiri hikaye ve tiyatro oyunları, afişler, kullanılan resimler… Her ne materyal üretiliyorsa yüzde yüzünden bir gıdım düşüğü, yani neredeyse hepsi saçmalığın tavana fırlamış halidir. Tüm bu üretilen materyaller arasında Engelsiz Yaşam ve Dayanışma Derneği’nin engelsiz yaşam manifestosunu buldum. En son olarak onu da sizlerle paylaşmak isterim. Son olarak Radikal gazetesinde Bülent Küçükaslan’ın paylaştığı yazısını sizlere buradan aktarmak isterim.

3 Aralık Manifestosu
Şehirde mimari çevreyi engelsiz hale getirmeyip gazete ve televizyonlara konu olmak için sadece engelliler gününde engellileri hatırlayan Belediye Başkanlarını mı kutlamalıyız? 

Kanunların ve TSE ölçülerinin zorunluluğuna rağmen yapılı çevrede, konutlarda ve diğer binalarda engelsiz mimari ölçüleri uygulamayan Mimarları mı kutlamalıyız?

Sınıflarında kaynaştırma öğrencilerini istemeyen ve uğraşamam diyen öğretmenleri mi kutlamalıyız?

Çocuklarının kaynaştırma öğrenciler ile aynı sınıfta olmasını istemeyen velileri mi? Kutlamalıyız?

Otizm, İşitme ve Görme Engellileri mevcut eğitim sistemine adapte etmeye zorlayan bireye,

Özel Eğitim Modellerini uygulamayan Eğitim Sistemini mi kutlamalıyız?

Yaşıtları haftada 30 saat eğitim alırken engelli çocuklara haftada 2 saat eğitim veren

Rehabilitasyon Merkezleri’ni mi kutlamalıyız?

Zorunluluğa rağmen evlerinden çıkmasınlar diye engellileri işverenleri mi kutlamalıyız?

Kurumlarında boş olan zorunlu engelli kadrolarına sınavı kazanmalarına rağmen engelli memurları almayan Bakanları mı kutlamalıyız?

Engelli raporlarında sadece tıbbi eksikliği baz alıp Hayata Katıla Bilme Ölçütünü değerlendirmeyen doktorları mı kutlamalıyız?

Engellileri ve Otizmleri oturduğu apartmanda istemeyip taşınmalarına zorlayan komşularımı kutlamalıyız?

Apartman girişine rampa yaptırmak isteyen engellilere izin vermeyen duyarsız insanları mı kutlamalıyız?

Araçlarını yaya kaldırımlarına park ederek görme engellileri ve tekerlekli sandalyelileri araç yoluna inmek zorunda bırakan ve başka bir aracın çarparak ölümüne sebep olan araç sahiplerini mi kutlamalıyız?

Engellilerin hukuki haklarını gereksiz olduğunu düşünen haklı davalarını 8-10 yıl uzatan ve sonuçlandırmayan hukukçuları mı kutlamalıyız?

Sosyal medyada engellilerin farkında olduğunu yazıp, paylaşıp gerçek hayatta engellileri görmek istemeyen ikiyüzlü insanları mı kutlamalıyız?

Otel, lokanta, pastane, kafeterya, mağaza, sinema ve tiyatro salonlarını engellilerinde gireceği şekilde yapmayan, yaya kaldırımlarını masa ve tezgahla işgal eden işyerlerini mi kutlamalıyız?

Engellilerin ötekileşmesine sebep olan acındırma kampanyaları ile para toplayan gazete ve dergi sattıran kişisel menfaatçi dernek ve Vakıf Yöneticilerini mi kutlamalıyız?

Engellilerin özel günlerinde sahneye çıkartarak bakın zavallı engelliler şarkıda söyleyebiliyor, folklorda oynayabiliyor hadi alkışlayalım mutlu olsunlar zihniyetinde olan gösteriş amaçlı etkinlikler düzenleyen kurumları mı kutlayalım?

3 Aralık’ta kutlamadan bahsetmek, eğlenceler düzenlemek engellilere ve ailelerine saygısızlıktır.

Onun için engelliler olarak acınma değil, lütuf değil, hemen şimdi eşit yaşam istiyoruz.

***
Klasiktir bilirsiniz, bugün sadece yılda bir gün vardır. Balık yemek, tutmaktan daha kolaydır.