İstanbul

Yedi tepe üstüne kurulu İstanbul sen kimleri gördün, kimler seni gördü ne anılar bıraktın beyinlerde. Seni beyaz karelere resmetmekten büyük haz duyuyorum. Ölümsüz sevdam.


Elimde bir fotoğraf makinesi dolaşırım sabah akşam seni. Sokaklar bir başka caddeler bir başka elimde değil ki seni beyaz kağıtlara dökmemek. Sorarlar bana ne iş yaparsın? Resimciyim. Ne resmi çekiyorsun? İstanbul derim… Evde duvar boyası kullanmam çektiğim fotoğrafların süsler duvarlarımı. Evde pek kalmam ama kalınca da istanbul’dan uzak kalmam. Zira duvarlar hatırlatır seni bana. Taşı toprağı altın şehrimi… Biz yaşlanıyoruz ama o hep genç kalıyor. Yüzünde kırışıklık bile yok. Eskimeyen şehrim.


Boğazdaki manzarana doyum mu olur? Hele ki gece vakti. Elimde de bir şişe votka değmeyin keyfime. Müziksiz olur mu hiç? Gemilerin fren sesleri içime işler. O gece orda sabah olur bırakamam o güzelim manzarayı sırtımı çeviremem. Darılır yoksa. Nazlı şehrim…


Güneşin doğduğu anı izlemek için İstanbul’un en yüksek tepesine çıkarım, batışını da… Güneş doğunca bir başka, batınca bir ayrı güzel. Dört tarafı manzara kaynıyor ne yöne adım atsam manzara. İstanbul’lu olmak başka bir şey. Kıskanır bizi hristiyanı yahudisi. Kedinin ciğere baktığı gibi bakarlar istanbul’a , gözü vardır ama vermem yarimi ellere. Gönlü hoş şehrim…


Ufak bir rüzgar eser titrer yapraklar,ağlar istanbul bükülür ağaçlar. Kim ağlatır ki istanbulu bizden başka. Sokak başında çöp kutusu var ama içi boş kaldırım kenarlarında yürünmüyor diz boyu pislik içinde. Hiç yakışıyor mu taşı toprağı altın İstanbul’a. Tabi ağlar… ağlar ama beni de ağlatır dayanamam üzülmesine. Kıyamam gözyaşlarına. Gönlü ferah şehrim…


Yaş kemal olmuş gidiyor sorma gönlüm neden ağlıyor. İstanbul’a doyamadan gitmeye kalktı zor ikna ettim yorgun kalbimi. İzin ver biraz daha tadını çıkarayım, gecesi başka gündüzü başka şehrimin. İzin verdi ama ne zamana kadar bilinmez. Belki şuan gider belki de yarın. Özleyeceğim şehrin kokusunu öyle bir çektim ki içime, ciğerlerim salmadı geriye, sanki bize hatıra kalsın istanbul’un kokusu dercesine. Sayılı zaman çabuk geçer ama vademin ne zaman dolacağını bilmiyorum fakat çabucak geçiyor saatlerim günlerim… ah! Bir koca ömre sığmaz istanbul’a doymak. Vefalı dostum yol arkadaşım. Benden öte şehrim…


Her zaman ki gibi gittim en güzel manzaralı tepeye. Elim boş geldim ama yolculukta lazım olmaz diye bir başka anlamla veda etmeye geldim ilk ve son sevdalıma. Üzgünüm hem de çok üzgünüm. Kalbim gitmek istedi yine tutamadım bu sefer kaydı ellerimden. Yo sakın yanlış anlama o da seni seviyor ama eli mahkum gitmeye. Emir büyük yerden çare yok ilahtan başka. Bu arada ömrümce çektiğim resimlerini getirdim sana. Niye biliyor musun? Ben gittikten sonra bu resimlere kimse benim gibi bakamaz, senden başka… ondan sana getirdim resimleri, şimdi serin sularına emanet ediyorum seni. İyi bak kendine beni sakın merak etme bakarım başımın çaresine sen kendi dalgana bak benim yolum uzun. Müsadenle ölümsüz şehrim ben gideyim…


.