Abduction (Kaçış 2011) - Neler Öğretti?

2011 yılına ait film isimlerine bakarken "bu!" dedim. Yıllardır arıyorum da bulamıyorum havasıyla değil tabi. "Seni seçtim Manson!" der gibi. Konusuna baktım "izlenebilir" dedim. 5 partlık filmi izlemeye başladım. Filmin afişi siyah-beyaz olarak tasarlanmış, zıt renk yapınca da hoş duruyor. Filin türü: Aksiyon, dram, gizem, gerilim, korku. Çocuklarıma böyle isimler koysam mı? Konusu itibariyle de fazla şaşırtıcı bir film değil. Lisedeki hocası bir ödev vermiş Nathan'a (başrol oyuncusu kendisi Taylor Lautner) -bizde lisede bu tür araştırma ödevleri aldık ama hayatımız değişmedi neyse- sosyoloji dersinden aldığı bir ödevi yapmak için karşı komşu kızı Karen (Lily Collins) ile grup olurlar. Araştırma yaparken Nathan, "kayıp çocukların bulunduğu bir liste" bulur, araştırmaların devamında ise Karen, çocukluk yıllarındaki fotoğrafların yaşlanmış halini gösteren bir site bulur. Tüm bunlar ajan Koslov'un işidir.

Nathan'ın anası babası ajandır. Evlatlık verilmek zorunda kalır, evlatlık verildiği ailede ajandır. Nathan'ın elinde öz ajan babasının Koslow'dan çaldığı 25 ismin bulunduğu bir liste vardır. Bu liste devlet işleriyle alakalıdır. Birde Frenk gerçeği var CIA Daire Başkanlığı Sorumlusu kendisi. O 25 kişinin ismi bulunan listeden kendi adını silmeye çalışıyor, sözde Karen ve Nathan'a yardım ediyorum ayağına yatıyor. Filmi özetledim işte.

Film durduğu yerde durmuyor. Aksiyoncuların tam istediği gibi; Dövüşler, vurmalar, kırmalar, ölmeler, öldürmeler, filmin adı gibi sürekli bir kaçma hikayesi. Belli işte çocuk kaçan kovalanıyor. Ben dövüş sahnelerini sevdim en azından çok yapmacık değildi. Nathan, dövüyor dövülüyor falan hoş. İlk 10-15 dakika izleyip sıkılan olabilir mi diye aklımdan geçmedi değil? Ama arkadaşlar sabır. Bakınız ki film mutlu sonla bitiyor. "Sabreden izleyici mutlu sona erdi" galiba. En dikkatimi çeken olay şu oldu: Nathan, evlatlık olduğunu öğrenir öğrenmez üvey anası ve babası öldü. Normal döngüde ilk önce anası babası ölür sonra zat olur zut olur bir yerden evlatlık olduğunu öğrenirdi. Bu iyi bir fikirmiş, dikkat çekici. 

Şu ajanlar her şeyi önceden planlamak zorunda mı? Onu geçtim ajanlardan birinin, dur hatırladım adamın adını, Kevin. Yani, Nathan'ın üvey ajan babası demiş ki: "Güven ilk önce kazanılır." Yoldan geçen herkese inanma diyor yani. Keza film içinde de bu sözü Nathan koskoca CIA Daire Başkanına söylüyor. Babadan oğla geçen söz dizisi.

Peki, filmden ne anladım? Az öncede dediğim gibi, herkese güvenmeyeceksin. Ama öyle anlar gelir öyle insanlarla tanışırsın ki, 3 ayda "kardeşin" olur öyle de insanlar var ki, 3 yıl geçse ısınamazsın. Elektrik meselesi galiba. Siz, siz olun CIA Daire Başkanlığı çatısı altında çalışmayın. Ölüyorsun kimse mezarına taş koymuyor. Devletin içindeki köstebek olmayın. Güvendiğiniz arkadaşlarınızı yarı yolda bırakamıyorsunuz. Amerika'daki sokak isimlerini nasıl akıllarında tutuyorlar diye düşünmüyorum daha evinin adresini bilmeyen arkadaşlarım var. Liseli falan diyoruz hani büyük kısım ezmeye falan çalışıyor ya o yaş grubunu, al sana taş gibi Nathan! ama kızın kaşları kalın dikkat çekiyor böyle liseli havası veriyor ufak ufak. Bide oturup birkaç saatliğine kendinizi "üvey çocuk" sansanız? Eğlenceli olur belki.