Uzun zaman önce bir tavsiye
üzerine izlediğim filmlerden biriydi Forrest Gump. Başrolde Tom Hanks’in
olduğunu öğrenmemle şiddetlenen izleme isteği aynı günün akşamında beni filmin
başına geçirdi. Kalabalık bir ortamda izlemeye başladığım film başlar başlamaz
jeneriğinde çalan - Forrest Gump Süite / Alan Silvestri - müziğiyle beni mest
etti. İzlediği filmlerin soundtracklarını dinlemeye meraklı biri olduğumdan
dolayı bu filmin soundtracklarını ele geçirme planı daha ilk dakikalarda
beynimdeki yerini almıştı.
Filme başlamadan önce 142
dakikanın nasıl geçeceği konusunda şüphelerim olsa da filmin kitap uyarlaması
olması, konusu ve oyuncular beni aynı zamanda umutlandırıyordu da.
Ve film başladı… ( Sadece bir an )
Ve film bitti… ( Ne çabuk! )
Bittikten Sonra
Filmi
bitirdikten sonra geri dönüp baktığımda hatırladığım ilk şey çevremdekilerin
yüzünde gördüğüm hüzünlü tebessüm hali oluyor. Ardından filmin ilgi çekici ve
birçok şeyi çok fazla sözcük kullanmadan anlatan replikleri geliyor. Akılda yer
edici ve öğüt verici replikler… Peki, ne
anlatıyordu Forrest?
Zaman…
Film öylesine dolu bir şekilde işlenmiş ki bizler Forrest’ın hayatını izlediğimizi düşünürken aynı zamanda filmin arka planında yer alan 50’li ve 70’li yıllar arasında Amerika tarihine de göz atmış bulunuyoruz. En azından Elvis Presley’in o ünlü dansının çıkış noktasını görüyor, Kennedy’den Vietnam Savaşı’na kadar geniş bir yelpazeden dönemi aralıyoruz. Tarihi birçok yerde bulunan ve birçok insanla birlikte olan Forrest için ise her şey sadece yapılması gerektiği için yapılmaktadır. Yaptığı şeyleri bir çocuğun masumluğuyla yapmak istediği için ya da çevresindekiler yapmasını istediği için yapar. Her hangi bir planı, düşüncesi yoktur.
“Çevre: Vay canına! Forrest? -Neden koşuyorsun?
-Dünya barışı için mi yapıyorsun? -Evsizler için mi? -Kadın hakları için mi
koşuyorsun? Bunu neden yapıyorsun?
Forrest: Canım koşmak istedi.”
Forrest: Canım koşmak istedi.”
Aşk…
“Ben zeki bir adam
değilim ama aşkın ne olduğunu çok iyi biliyorum.”
Ne kadar zaman geçerse geçsin ve ne kadar
insan tanırsa tanısın Forrest’ın asla vazgeçmediği tek isimse Jenny’dir.
Babasının istismar ettiği zamanlarda Forrest ile tanışan Jenny filmin sonuna
kadar değişen zaman çarkının içerisinde yuvarlanıp duruyor. Zaman onu nereye
götürürse o da peşinden gidiyor. Ayakta durduğu zamanlarda iyi ama ne zaman
düşecek olsa yine dönüp dolaşıp Forrest’a geliyor. Ki bu durum filmin son
sahnelerine kadar devam ediyor. İzleyiciye Jenny sürekli gidip geliyormuş gibi
görünse de Forrest için o hep yanında kalıyor.
“Forrest: Bazen
yağmur, yıldızlar çıkmasına izin verecek kadar duruyordu. O zaman güzel
oluyordu. Gölde günbatımının hemen öncesine benziyordu. Her zaman suda
milyonlarca yakamoz olurdu. Tıpkı o dağ gölü gibiydi. Çok berraktı Jenny. Sanki
üst üste iki gökyüzü varmış gibi oluyordu. Sonra çölde, güneş doğduğu
zaman, göğün nerde bitip, karanın nerde başladığını kestiremezdim.
Jenny: Keşke orada seninle birlikte
olabilseydim.
Forrest: Oradaydın.”
Eğitim ve Askerlik
Forrest’ın okul hayatı başlamak için gittiği devlet
okulundan IQ’ su 75’in altında olduğu için geri çevrilmesiyle başlıyor. Ancak
annesi ikna edici yöntemlerle ( ! ) onun okula kayıt olmasını sağlıyor. Bu
şekilde okula başlayan Forrest o dönemde yürüme zorluğu çektiği için arkadaş
çevresiyle sorunlar yaşıyor ama bu sorunlar ve zekâ problemi onun üniversiteye
gitmesini engellemiyor. Düşük zekâsına rağmen üniversite yıllarının çok çabuk
geçtiğini düşünen Forrest bu dönem boyunca okulun futbol takımında oynuyor ve
popülerliğini günümüzde de koruyan “ Run
Forrest Run” repliği izleyicinin zihnine kazınıyor.
Okul bittikten sonra askere giden Forrest
kendini Vietnam Savaşı’nın içinde buluyor. Bunun dışında bu dönemde Forrest
geleceğinin çok büyük parçası haline gelecek Teğmen Dan’la tanışıyor.
Ölüm
Forrest’ın hayatının bir önemli dönüm noktasını da
yaşadığı ölümler oluşturuyor. Askerlik arkadaşını, annesini ve Jenny’yi
kaybettiği sahneler izleyici ile Forrest arasında derin bir bağ kuruyor. Ölümle
karşılaşana kadar onun ne olduğunu anlayamayan Forrest ona bir çocuk masumluğu
ile yaklaşıyor.
“Forrest:
Neden ölüyorsun anne?
Annesi: Vaktim doldu, sıram geldi. Ah hayır, sakın korkma bir tanem; ölümde hayatın bir parçası. Hepimizin kaderinde olan bir şey. Bunu bilmiyordum ama senin annen olmak da kaderimde vardı. Elimden geleni yaptım.
Forrest: Çok iyiydin anne.
Annesi: Ben insanın kaderini kendinin çizdiğine inanırım. Tanrının sana verdiklerini en iyi şekilde değerlendirmelisin.
Forrest: Benim kaderimde ne var anne?
Annesi: Onu kendin bulman gerekecek.”
Annesi: Vaktim doldu, sıram geldi. Ah hayır, sakın korkma bir tanem; ölümde hayatın bir parçası. Hepimizin kaderinde olan bir şey. Bunu bilmiyordum ama senin annen olmak da kaderimde vardı. Elimden geleni yaptım.
Forrest: Çok iyiydin anne.
Annesi: Ben insanın kaderini kendinin çizdiğine inanırım. Tanrının sana verdiklerini en iyi şekilde değerlendirmelisin.
Forrest: Benim kaderimde ne var anne?
Annesi: Onu kendin bulman gerekecek.”
Müzikler
Filmi izlemeye başladığım ilk andan itibaren aklımda olan soundtrack’ın gerçekten harika olduğunu söyleyebilirim. 2 CD’den oluşan albümde filmin geçtiği zaman dilimlerine ait parçalar oldukça dikkat çekici. Filmin müzikleri sonraki yıllarda 32 Amerikan Klasiği adıyla satışa sunulmuştur. Bunun dışında filmde yer alan ancak soundtrackta olmayan müziklerinde oldukça güzel olduğunu belirtmeliyim.
Albümde benim dikkatimi en çok çeken
parçalar : But I Do, Blowin' in the Wind, I Can't Help Myself, Raindrops Keep
Fallin' on My Head, It Keeps You Runnin, Forrest Gump Süite ve Let’s Get
Together.
Genel olarak değerlendirecek olursak Forrest Gump işlediği birçok konu ve içine aldığı zaman bakımından oldukça kaliteli bir eser. Bunun dışında içine aldığı geniş zaman dilimini sırıtmadan akıcı bir şekilde birbirine bağlaması da ona artı bir özellik kazandırıyor. Filmin seveni olduğu kadar sevmeyeninin olması dikkat çekici olsa da aday gösterildiği 13 Oscar ödülünün 6’sını kazanması da yadsınamayacak bir gerçek.