Mütavazi Meşale Chaplin'den: The Kid

 http://www.filmreference.com/images/sjff_01_img0266.jpg
Sessiz sinema tarihi devinin ilk uzun metrajlı filmi.

Hayatımda örnek aldığım insanlar sorulduğunda kayıtsız şartsız ilk üçe girecek bir isim varsa o da kesinlikle elinde bastonu, başında melon şapkası, yamalı pantolonu, kocaman ayakkabılarıyla yalpalayarak yürüyen ve parmak uçları olmayan eldivenlerinin arasından görünen parmaklarla hayat a “Merhaba!” diyen Charlie Chaplin olacaktır. Bu isim sanırım hayatıma bir 90’lı yıllar çocuğu olmanın verdiği şansla –ki artık neredeyse hiç gösterilmiyor televizyonlarda – girmişti. Bu şansı fark etmem biraz zaman aldı maalesef. Çocukluğumun verdiği unutkan halim bu adamı unutsa da – yıllar sonra büyük bir tutkuyla asla unutamayacak- o küçük çocukla birlikte cama taş atıp kıran ve polisten kaçan sevgi dolu adamı unutmadı. Yıllar sonra tekrar bu sahneyle karşılaşmamla ve babama “Bu adam kim?” diye sorduğum sorudan aldığım cevapla şu anki düşünce yapım tomurcuklanmaya başladı.

Peki, Chaplin kim?

Kısaca Chaplin 16 Nisan 1889 yılında oyuncu olan çift Hannah Chaplin ve Charles Chaplin’in oğlu olarak İngiltere (Londra)’de doğmuştur. Kendisi doğum tarihini “Hitler’den dört gün önce” diye belirtse de Londra’da bütün kütüklerin kaydedildiği Somers ve House kütüklerinde 1889 yılı boyunca Chaplin ismine rastlanmamaktadır.1913 yılında Amerika’ya giderek kendini sinema dünyasının içine bırakan Chaplin kariyerinin ilk evresi olan çocukluk evresine başlamıştır. Şarlo (The tramp, serseri)karakterini yaratan oyuncu bu karakterle sinema dünyasına pek çok eser bırakmıştır. Sessiz sinemada bir çığır açıp ilerleyen senelerde sesli filmleriyle de insanları büyülemeye devam eden üstat 1977 yılında İsviçre’de hayatını yitirmiştir.

Bu noktada devreye girip Chaplin hakkında daha ayrıntılı veriler öğrenmek isteyenlere 1992 yapımlı 143 dakika süren ve mükemmel performansıyla göz dolduran Robert Downey JR’ın (Şu zamanın İron Man’i) oynadığı Chaplin isimli filmi önerebilirim. Aynı zamanda Şarlo karakterini ve Chaplin’in düşünce yapısını incelemek isteyenlere de Marcel Martin’in 1972 basımlı Charlie Chaplin(Şarlo) kitabını önermenin de doğru bir tercih olduğunu düşünüyorum.

Yönetmenliğini, yapımcılığını, müziklerini ve senaristliğini Chaplin’in yaptığı film bir şekilde farkında olmasak da hayatımızın bir çok alanında karşımıza çıkmaktan geri durmamıştır. Benim hayatıma bir taş atma sahnesiyle kazınan film diğerlerinin hayatına Şarlo’nun elinden tuttuğu çocuk posterinin sinema salonlarından gazetelerin ilan köşelerine kadar her yerde karşısına çıkmış olabilir. Bunlar olmasa bile çoğumuz Kemal Sunal’ın “Garip” adlı filmini izlemiştir. İşte bu film de Yumurcak’ın günümüz versiyonundan farklısı değildir.

Konu itibariyle film Edna karakterinin genç ressam tarafından terk edilmesinden sonra çocuğunu lüks bir arabanın içinde terk etmesiyle başlar. Bir süre sonra pişman olup geri dönen Edna çocuğun bulunduğu arabanın kaçırıldığını öğrenir. O sırada ortalıkta dolanmakta olan Şarlo gelişen olaylar neticesinde çocuğu evlat edinmek zorunda kalır. Ardından sahne değişir ve bizler beş yıl sonrasına gideriz. Çocuk büyümüş ve Jack ismini almış Şarlo ile birlikte camcılık yaparak – biraz da hile- hayatını devam ettirmektedir. Bu sırada Edna çok ünlü bir tiyatrocu olmuş ancak çocuğunu unutamamış olduğu için sürekli hayır işleri yapmaktadır. Olaylar bu rutinde ilerlerken Jack’in hasta olması ve doktorun Şarlo’nun gerçek çocuğu olmadığını anlamasıyla işler karmaşık bir hale bürünür. Dürüst olmak gerekirse polislerin Jack’i almaya geldikleri sahne ve o sırada çalan muhteşem müzik sözler olmadan duyguların nasıl insanlara bulaştığını göz yaşlarınızın arasından fısıldıyor ve tam bu noktada aklımda sesli film yapmak istemeyen Chaplin’in şu sözü canlanıyor “ Konuşursam beni sadece İngilizce bilenler anlayacak ama sessiz bir filmi herkes anlayabilir. Dünya Amerika’dan ibaret değil.”

Sahneler art arda devam ederken Edna’nın jack’in kendi oğlu olduğunu öğrenmesi ve gazeteye ilan vermesiyle henüz evlatlık oğlunu polislerin elinden yeni kurtaran Şarlo bu sefer otel görevlisine kaptırıyor. Uyandığı zaman Jack’i bulamayınca eski fakir mahallesine geri dönen Şarlo – Chaplin’in imgesel anlatımıyla cennete benzettiği sokakta- uykuya dalıyor. Rüyasına polisin kendisini vurmasıyla uyanan karakterimiz gerçekte de polisin kendisini hırpalamasıyla uyanıyor ve hapse gideceğini zannederken hak ettiği mutlu geleceğe doğru ilerlemeye başlıyor. Klasik ve tahmin edilebilir bir sonla bitmiş olsa da film sizin içinizde kendine nadir bulunan bir yer ediniyor.

Kısa… Kısa… Kısa…

Özellikleri: Komedi-Dram-Aile olan ve ilk başta 68 dakika olan film 1971 yılında bazı sahneler çıkarılarak 50 dakikaya düşürülmüştür. Tamamı siyah-beyaz olmakla birlikte filmin bazı sahnelerinde İngilizce yazılar da bulunmaktadır. Film ayrıca Chaplin’in ilk uzun metrajlı filmi olma özelliği taşır.

Müzikler: Çoğu filminin müziğini kendisi yapan Chaplin The Kid’in de müziklerini kendisi yapmıştır. Ayrıca filmde Tchaikovsky’n 6.senfonisi de yer almaktadır.

Şarlo Karakteri: Normalde baba olarak karşımıza çıkmayan Şarlo sadece iki kez baba rolü oynamıştır.(Şarlo Baba ve Bir Eğlence Günü, Yumurcak’ta ise evlat edinmiştir.) Evlat edinme olayı ise Carlyle T. Robinson tarafından “ The Kid’in konusu Chaplin’in çocukluğudur.” Şeklinde açıklama bulmuştur. Diğer bir yandan da Einstein Şarlo karakterinin oluşumunu chaplin’in çocukluk anahtarına bağlar.

Rüya İmgesi: Bazı filmlerinde rüya sahnesini kullanan Chaplin olanaksız mutluluk arayışındadır. Bu sahnelerin kullanıldığı filmleri Asri Zamanlar, Bir Köpek Hayatı, Şarlo Tefeci ve Yumurcak’tır.

Yazımı sonlandırırken Chaplin için yapılan ve Michael Jackson, Glee Cast, Robert Doney JR. gibi bir çok isim tarafından seslendirilmiş Smile şarkısının birazını paylaşmak istiyorum. Bu sayede dünyanın ona nasıl baktığını anlayabiliriz.

“Korkuya ve acıyla gülümsersen
Gülümsersen belki yarın
Hayatın hala yaşanmaya değer olduğunu bulursun.
Eğer sadece gülümsersen…”