Caloris Tutsağı Merkür

 http://www.cografya.gen.tr/diger/uzay/merkur.jpg

‘ İnsanların Tanrılara inanmayı bıraktığı bir dönemde her bir Tanrı inançsızlık hastalığıyla başa çıkmaya uğraşıyordu. Ve Zeus onlara ilginç bir merhem verdi. Buna göre kimi Tanrılar insanlara yer altında kimi Tanrılarsa yer üstünde yeni hayatlar tomurcuklandıracaktı.’

         Günümüzden uzun bir zaman önce yeraltı krallıklarının varlıklarını devam ettirdiği devirlerde dönemin en güçlü krallıklarına hizmet vermiş olan bir adamın oğlu olarak her yerde saygı gören Apollo adında bir genç vardı. Apollo babasının sahip oluğu saygınlık sayesinde krallığın her yeri hakkında bilgi sahibi olan ve pek çok tanıdığı olan, genç ve zeki bir adamdı. Çok fazla çalışmasına ve kendisine ait az vakti kalmasına rağmen her boş zamanında krallığın çok az kişi tarafından bilinen uzak bölgelerinden birinde olan devasa büyüklükteki bir incir ağacının kökleri altında oturur ve hayallere dalardı. Koca krallıkta gelmeyi en çok sevdiği yer bu ıssız karanlıktı. İlginç bir şekilde Apollo karanlığın içindeki ışığı hayal ederek rahatlıyordu.

        Günlerden bir gün yeraltı ve yerüstü dünyalarının nöbetini tutan orman perisi gökyüzünün büyülü etkisinden kurtulamayıp büyük aşkı Ay’ın görüntüsüne dalmışken incir ağacının kökleri altın sarısı bir renge bürünerek açıldı ve bir tünele dönüştü. Yaşadığı şokun etkisiyle şaşkına dönen Apollo yaşadığı merak duygusuna yenilerek geri dönemeyecek olsa bile bilinmezlikle örülü bu yolculuğa başladı…

         Ne kadar sürdüğünü anlayamadığı zamanın anlamını yitirdiği bir boşluk boyunca hissedemediği bedeni daha önce gözlerinin görmüş olmadığı bir ışıkla daha önce görmüş olamayacağı bir güzelliğe kilitlendi: Hermes.

        Hermes, Doğa Büyücüsü adıyla bilinen tanınmış bir hekimin kızıydı. Altın renginde parıldayan saçlara ve yeşil nehirlerden etkileyici gözlere sahipti. Süt beyazlığındaki hassas teni Apollo’nun daha önce karşılaştığı hiçbir şeye benzemiyordu. O, Apollo’nun zamanını geçirip,bir ışık düşlediği incir ağacının gölgesinde oturup elindeki kitabın sayfalarını çevirirken Apollo hayal ettiği ışığın gerçeğe dönen parıltısıyla gülümsüyordu.

       Ve ardından o gitti…

        Tüm bunlar olurken geçirdiği zamanın sarhoş edici etkisinden uyanmaya başlayan orman perisi aklını başına toplayıp iki bölge arasındaki nöbet yerine doğru yola çıktı. Peri iki dünya arasına geldiğinde incir ağacı köklerinin altın sarısına bulanıp açıldığını ve yer altından birinin yer üstüne yolculuk etmiş olduğunu fark etti. Kendi hatası olan bu olayı düzeltmek için incir ağacı gövdesindeki zamansız yolculuğuna başlayan peri yolculuğun bittiği yerde arama zahmetine girmeden yeraltı dünyası insanını buldu. Ona ne yapacağını düşünürken hiç beklemediği anda gençten gelen cazip teklifi kabul eden peri sorunu çözdüğünü düşünüp tekrar nöbetine doğru yola çıktı. Hayatında ilk defa gördüğü böylesine bir güzellikten ayrılmak istemeyen Apollo, Hermes’i görmek için yeryüzünde kalıp incir ağacının gövdesinde yaşaması koşuluya hiç kimseye hiç bir şey söylememesi konusunda anlaştı. Eğer Apollo bu konuda herhangi birine bir şey söyleyecek olursa peri Apollo’yu yer üstünde Hermes’i ise yeraltında yaşamakla lanetleyecekti.

         Aradan uzun zaman geçti Hermes hep o ağacın altına geldi ve Apollo onu hep gövdenin zamansız diyarından seyretti. Ancak geçen zaman artık aşkını sadece onu seyretmekle tatmin etmiyordu. Apollo ona kendini göstermeye ve aşkını itiraf etmeye karar verdi. Orman perisinin yardımıyla gövdenin boyutsuz yoğunluğundan yer üstüne çıkan Apollo’yu gören Hermes hızlıca uzaklaşıp olanları Doğa Büyücüsü’ne anlatmaya gitti. Doğa Büyücüsü’nün anlattığı “Tanrıların Hastalığı” efsanesini öğrenen Hermes gerçeği öğrenmek için ağacın bulunduğu yere döndü ve nedensiz bir şekilde güvendiği bu adamı hayranlıkla seyretti. Ona incir meyvesinin tatlı özünü tattırırken konuşarak iletişim kuramadıkları fark etti. Ama bu şu an için önemli değildi.

         Aradaki haberleşme sorunu zamanla çözülmeyecek konuma gelince Hermes ve Apollo incir meyvesinin özlü şerbeti ve ateşin yakıcı kıvılcımlarıyla Haberleşme Tanrısı Merkür’e her akşam ayinlerle dualar ettiler. Bu dualara hiçbir şekilde cevap vermeyen Merkür’ün kibri tanrılar arasındaki yaşamına devam ederken ilahi ayinin bağlayıcı etkisine yakalanıp hayatını devam ettiremeyecek konuma gelene dek sürdü. Zeus’tan yardım isteyen Merkür sorununun ancak onlara yardım ederek çözüleceğini anlayınca gençlerin dilini çözdü.

         Ancak Merkür aynı zamanda oldukça meraklı bir tanrıydı. Apollo ve Hermes’i sürekli olarak izlemeye başladı. Onları izledikçe kendi yalnızlığının, kibrinin ve kıskançlığının farkına varan Merkür iki genci ayırmaya karar verdi. Haberci Tanrı olmasının sağladığı güçle orman perisinin kulağına gerçeği söylemesi için fısıldadıktan sonra tanrılar dünyasında her şeyi Apollo’nun kendisine anlattığı dedikodusunu yaydı. Bunu duyan orman perisi sözünü tutmadığı için Apollo ve Hermes’i lanetleyeceğini söyledi ve Apollo’yu Hermes’in olmadığı bir yeryüzüne, Hermes’i ise ışıktan ve Apollo’dan uzak yeraltına mahkûm etti. Onlara verdikleri sözü tutmadıkları için ayrıca ceza olarak her incir ağacı altına geldiklerinde Merkür’ün görüntüsünü verdi. İncir ağacının yanına birbirlerini özlediklerinde giden sevgililer ne zaman oraya gitseler isimlerini haykırırlardı. Zamanla Hermes Merkür’ün adını geceye Apollo ise gündüze yaydı. O zamandan beri Merkür sabah yıldızı olarak görüldüğünde Hermes, akşam yıldızı olarak görüldüğünde Apollo adıyla anılır.

        Merkür’ün bu yaptıklarını daha sonra öğrenen Zeus onu cezalandırmak için kalbini Güneş’e en yakın gezegenin Caloris Havza’sına mahkûm etti. O günden beri Güneş’in sıcaklığını kalbindeki öfkesi şiddetinde hisseden Merkür her iki yılda bir tüm galaksinin en sıcak yeri olan Caloris’te Apollo ve Hermes’in aşkları kadar yanar.