İçimdeki Muhalifin Sesi

Giriş cümlesi aslında birikmiş duyguların da patlamasına sebep olandır, “Herkes kaybetmek istemedikleri kadar güçsüzdür. Şimdi bana cevap verin: Ne kadar güçlüsünüz?” her şey soru cümlesinin açığa çıkmasıyla başladı.

En mutlu insan bile yeri geldiğin mutsuzluğun dibine düşebiliyor. O yüzden ne kadar pozitif baksak da hayata karşı, başkalarının mutluluğuna imrensek de bazı bazı, onlarda en az bizim kadar mutsuzdurlar. Başkalarını mutlu etmekte yetmiyor kimi zaman…

Hep bir şeyler yapmak, bir şeyler üretmek isteyince, en çocukça şeyleri bile yapabiliyoruz. Yaptıklarımızı o an önemsemiyoruz, çünkü anlık mutlu olabildiğimiz için. Peki ya, üstünden bir müddet zaman geçtikten sonra? Soruyorsun kendine, “ne yapıyorum ben?” diye.

Ne yapıyorum ben?
O kadar ahmak bi kalbim var ki, en tanıdığımdan, tanımadığıma kadar herkesin işine koşup duruyorum, elimden gelenin hepsini aynı anda yapmak istiyorum. Pişmanlık elbette yok, ama bu işin doğrusu da bu değil. Başkalarının yerine sürekli doğruyu düşünmek, uygulamak benim işim değil. Bu yüzden çatışıyorum kendimle, ikiye bölünüyorum, bir yanım iyi diğer yanım kötü oluyor. Kötü olan kazanınca yine üzülüyorum. Bir işi de tam yapamıyorum.

İnsanlar, dönem dönem kendilerini sorguya çekerler, bi sakin, sessiz olurlar. Dokunmayın yeter böyle durumlarda.