Heart of Gold

     Dün Antalya'yı yeniden keşfe çıktım biraz. Doğayla iç içe güzel bir kahvaltı yaptım.Çocukların pazar pikniği futboluna yorumcu olarak katıldım.Güldüm.Hikayeler dinledim, daha az düşündüm. Sonra ağzımı yüzümü batıra batıra Waffle yedim. Hem de en karışığından...
     Özdilek'te bir kız kavgasına şahit olduk, ne umursadım ne kınadım.Sonra şu çocuk oyuncakları kısmında masa hokeyinde ev arkadaşımı benzettim, basket oynadım,ama onda çok iyi değildim. Bowling süperdi. İlk atışlardaki mükemmelliyet hesaplarını kaldırıp bir köşeye attığımda hiç de kötü olmadığımı keşfettim. Hatta falsolu bir topla tek atışta hepsini devirdim; tam köşeye gidip hiçbirini devirmeyecek derken...
      Sonra zihnimde bir şeyler yerli yerine oturdu.Size daha önce sözettiğim listemden hakedip haketmediğini sorgulamadan birini sildim.Bazı şeylerin gitmesine izin vermek gerekir.Ben de o listeden birini daha affettim.En azından affetmeye başladım.Hiç olmamış gibi iz bırakmadan yok oluşunu izledim.Uzun zamandır öyleydi zaten, ama bilirsiniz ölüleri önce sevimsiz tahta bir mezara, sonra mermerden istirahatgahlara gömerler...