Yağmurlu Güneş ve Saydam Ruh

Bu kadarı bile yeterken yenilenmeye daha hangi şansımızı zorluyoruz ki sevilmeye? Bir güneşin doğumu kolay olmuyordur. Onca saat bekle ve ilk anlarını herkes göremesin. Sonra en tepedeyken kimse suratına bakmasın. Batarken de bir hoşçakal bile demesin. Biz güneşt niye göremiyoruz ki?

Yağmurlar gariptir. Kokusuyla gelir, nemiyle gider, ıslaklığıyla kalır, kalıcı izler bırakır, çoğumuza kızgın gibidir, bazen pamuk şekerine benzer. Bir yağmur damlasının yaşam hikayesi de kelebeğin ömrüne benzer. Onca yoldan düş dünyaya. Bir düş kurmaya bile vakti olmadan olağanca hızıyla uzan toprağa, asfalta, çatıya, tene, avuca... Tek damlayı ıskalamak basit bir imkansızlık örneği. 

Her doğa olayının arkasında gizli bir gücün olduğunu varsaymamak neye inandığımızı gösterebiliyor? Gün doğduğuna hızlanmaya başlayan hayatın neresinde terslik olduğunu düşünebiliriz? Gelgitler yaşamak olması gerekenden başka bir sonuç değildir. Bu sefer olmayacak sandığımız ne varsa,öyle yada böyle olacak. Hiç ayrılmayacaksın ama gideceksin, sevmeyeceksin ama aşık olacaksın, istemeyeceksin ama alacaksın, gülmeyeceksin ama göreceksin. Her şey başladığı gibi bitmeyecek arada en az bir nefeslik fark olacak.

En mutlu olduğunu sandığında bile gerçekten mutlu olmadığını anlaman çok uzun sürmeyecek. Küçük sandığımız beyinlerimiz sormaya hep devam edecek ve doyumsuz bir şekilde eğer durduramazsak kontrol etmeye çalıştığımız naçizane varlığımız çığırından çıkacaktır.

Bir çiçek büyüyecek ve aramızdan bir aptal onu dalından koparacak. Herkes inanılmaz bir merakla o aptalı bekliyor, kendini çiçek sanırken...