Memurun Ölümü - Anton Çehov


"Güzel bir akşam vaktiydi" diye başlıyor hikayemiz. Rus yazar Anton Pabloviç Çehov'un sıradan insanları konu edindiği, statü-mevki kaygısı taşıyan insanların davranışları genelinde yazdıklarıyla bilinir. Yazı stili "Çehov Hikayeleri" olarak da bilinir. "Memurun Ölümü" deneme tarzında yazılmıştır ve giriş, gelişme, sonuç ögeleri barındırmaz. Yalın ve net bir ifade kullanılmıştır. Kara mizah türüne de ait olduğu söylenebilir. Durum hikayelerinin en çok okunan yazarlarından biridir. Okuduktan sonra sorguladığınız bir çok başlık olacaktır.

Özeti: Sıradan bir devlet memurunun tiyatroda oyun esnasında hapşırması sonucu gelişir olaylar. Hapşırmak doğal bir olaydır fakat rahatsız edici de olabilirdi. Bakanlıkta çalışan statülü birinin ensesine doğru hapşırdığını fark edince şaşıran sıradan memur Çerviakov, ondan özür diler. Oyun arasında bir kez daha diler, ertesi gün yanına gidip tekrar özür diler. İş çıkışı tekrar özür dilemeye yanına gider. Bakan hiçbirinde istediği cevabı vermeyince sinirlenip evine gider Çerviakov. "Kurulmuş bir makine gibi evine gelince üniformasını bile çıkarmaksızın kanepenin üzerine uzandı ve oracıkta can verdi." diye de son bulur.

Okuduğumuz herhangi bir romanda veya yazıda kendimizi karakterin yerine koyarız. Yani empati yaparak olay anını birebir yaşamaya çalışırız. Bu hikayede kendimizi iki ana karakterin yerine de koymamız şart! Çünkü biz hem sıradan memur Çerviakov'uz hemde bakanlıkta çalışan üst düzey mevkisi olan Brizjalov'uz.

Kendimizi birilerine sürekli izah etmek zorunda hissetmek, ahlaki ya da nezaket gereği olabilir. Yanlış anlaşılmalara imkan tanımamak için gerekli gereksiz bir takım açıklamalarda bulunuruz. Her açıklama cümlesi karşı tarafın bizi daha da yanlış anlamasına sebep olabilir. Tabii bunlar statü farkı olan insanlar arasında gerçekleşmesi daha muhtemel bir durumdur. Çünkü aynı pencereden bakmadığımız zaman aynı çevreyi göremeyiz.

Çerviakov kendisini mahcup hissettiği bir durumdan ötürü "özür dileme" yolunu seçti. Gayet insani ve nezaket kurallarına uygun bir davranıştı. Peki, neden defalarca özür diledi? Neden defalarca kendimizi düzgün bir şekilde ifade etmek zorunda bırakıldık? Aslında statüsü olmayan sıradan birine bunu yapar mıydık? Ya da şöyle soralım, Çerviakov, Brizjalov'u tanıyordu, aynı iş yerinde çalışıyorlardı, ve onun üst düzey bir pozisyonda olduğunu da biliyordu. Bunları bildiği için mi defalarca özür dilemişti? Sıradan bir iş arkadaşına ya da tanımadığı birine karşı özür dilemez miydi? Siz ne yapardınız?

Brizjalov'un yerinde olduğumuzu düşünelim. Tanımadığınız sıradan bir memur çalışanı size doğru istemeden hapşırıyor. Özrünü o an kabul edip tiyatro oyununuzu seyretmeye koyulmak yerinde bir davranış olmaz mıydı? Peki ya siz ne yaptınız? Kızgınlığınızı yüzünüze yerleştirip homurdanarak oyunu izlemeye devam ettiniz. Bunu neden yaptınız? Çünkü insanlarla aranıza mevki farkınızı koydunuz. Bunu yapmıyorum demenize gerek yok. Kendinizi doğru bir şekilde anlatmak istiyorsanız eğer, önce kendinizi tanımalısınız. Statünüz yükseldikçe önleyemediğiniz bir duvar yükselir çehrenizde.

Kısa ve kendimizi, çevremizi, insani ilişkilerimizi sorgulatan hikayeydi. Günümüzde daha sık görebildiğimiz sonuçları var. Eleştirel bakış açısıyla bakıldığı zaman görememek imkansızlaşır.

Ve hikayeden şu sözlerle bitiriyorum:

"Aksırmak hiçbir yerde, hiçbir kimseye yasaklanmamıştır. Köylüler de aksırır, emniyet müdürleri de, hatta müsteşarlar da. Yeryüzünde aksırmayan insan yok gibidir."