Sıradan İhtimallere Bağladığımız Ümitler


21 Eylül 2019 / Marmaris

Düşüncelerime bir çay arası verdim. Bunun bana iyi gelmesini temenni ederek. İyi olmayı seçmek için çok nedenimiz var diye düşünüyorum, önemli olan iyi olmayı tercih etmek. Bu kadar negatif ve olumsuzluğun kol gezdiği günlerde ne kadar mutlu kalabilirsiniz orası çok ayrı bir konu, yani iki arada kalmalara devam edeceğiz gibi duruyor uzun bir süre daha. Nitekim hayatımızın ikilemleri hiç bitmeyecek gibi kendini tazeleyerek karşımıza çıkmaya devam ediyor. 

Çayımı kendim demliyorum. Artık bir çay için dışarıya dahi çıkılmaz hale geldi. İzmir bardağını da kullanmıyorum, herkesin çay içişi kendine işte. Kupa bardağım var, dışı sade, rengi beyaz. Fazla desenli şeyleri sevmiyorum, diyorum ki ya siyahtır ya da beyaz. Siyah bardakta pek iç açmaz diye düşünüyorum. Bardağıma çayımı dolduruyorum. Önce ağır ağır deminden, demin üzerine de daha ağır bir şekilde sıcak sudan dolduruyorum. Sıcak su dolduruyorum, aşırı derecede kaynamış, birazda buharlaşmış olan sudan. Çayın yanına bir şeyler atıştırmayı severim, çayın iyi arkadaşları vardır ama bugün yalnızız biz. 

Bir yudum aldım, başlıyorum. 

Çaydan bahsetmem planlanmış bir giriş değildi ama çay demlemek deyince aklıma gelen nadir şeylerden biri de mutfak kapısından seni izlediğim gündür. Benden erken kalkıp yabancısı olduğun mutfakta iki kişilik demlediğin çayın yanına çıkardığın kahvaltılıklar ve hazır olmak üzere olan sofra... Göze ne kadar romantik geliyor, sanki film sahnesinden bir sekans gibi. Sanki gerçekliği sorgulanacak kadar güzel bir hayalin yansıması gibi.

Yine romantize edilmiş cümleler yine yaşattığın ruh halinden çıkamama durumu olarak kabul edebilirsin beni. Öyle değil desem de, pek inandırıcı olmuyorum, bunu da biliyorum. Geleneksel olarak itiraf günlerimden birine sende hoş geldin. Sende diyorum çünkü geldiğini biliyorum. Gelmene sevinmiyorum ama üzülmüyorum da, tepkisiz kalmaya çalışıyorum. Neden biliyor musun? Çünkü boşluğa düşmek istemiyorum. Etrafımda dikenli teller yok, aslında bana dokunman için hiçbir engel yok. Seni de durduran bir şeyler vardır elbet. Öyle tahmin ediyorum. Mesela hala kendini affedememen olabilir mi? Pek mi iddialı oldu? 

Sanmıyorum.

Bu ikilemlerin ardında çok şey var. Çok değişken şey... Telafisi mümkün olmayan her şey. Yitip giden zamanların en büyük kaybımız olduğuna inandığımızda pişman oluşlar da başlar. Kimi ne kadar kolay vazgeçtim diye, kimi ne kadar uzun süre denesem de başaramadım diye. Biri kolay vazgeçer diğeri biraz daha sonra... Ama sonuç? Sonuç hep aynı oluyor. Kendini tekrarlayan her şey gibi sonuç yine hep aynı oluyor. Bunlara takılmıyoruz artık, öyle değil mi? Sıradan ihtimallere bağladığımız ümitlerimiz var bizim. 

Kupanın kulpundan tutmayı severim. Eğer ellerim soğuksa, üşüyorsam kupayı ellerimin arasına aldığımda oluyor. Bir insana ısınmak, bardağın ısıttığı kadar kolay ve geçici olmuyor nihayetinde. İlkler önemlidir bence, sence de öyle değil mi? İlk reddedişler bile değerlidir. Seni daha olgun biri haline getirir. Ben öyle düşünmeye başladım çok uzun zaman önce. Öyle ki, fazla olgun bir elma gibi hissediyorum kendimi her an Newton'la tanışacak gibi. Bu arada tercihim ekşi elma olurdu. Parlak ve yemyeşil bir elma. Elmayı sevenlerin şiirini de bilirsin? Elmanın sevme hakkı olsaydı, en çok dalını severdi. 

Bazen gözlük kullanıyorum. Öyle özel bir durumdan ötürü değil, camların arkasına sığınıyorum. Beni başka birisi gibi hissettiriyor. Açıkçası iyi geliyor biliyor musun? Kendimi farklı görmek bile iyi geliyor. Sıkıştığım hava boşluğundan bir an olsun kurtuluyorum gibi. Sağ elimin işaret ve orta parmağıyla gözlüğümün tam ortasından şöyle bir düzeltiyorum çerçeveyi. Hım... Daha güçlü görünüyorum. Bu iyi geliyor. Bana iyi gelen şeyleri daha çok yapmaya çalışıyorum. İçinde dolaylı da olsa sen varsın. Yerini yadsıyamam. Varsın evet. Çünkü seni hala unutuyorum. 

Satranç oynamayı da öğrendim. Hatta "The Queen’s Gambit" bu diziyi eminim sende izlemişsindir. İyi bir oyuncu değilim, olmayacağım da, biraz hayatın akışına müdahale etmek gibi geliyor ama planlı hareket etmek pek bana göre değil. Başkalarının hamleleriyle hayatımı başka bir şekle büründürmek istemiyorum. Ne kadar mümkün o da ayrı bir dava. En beklemediğimiz yerde kaybettiğimiz vezirlerin hüznüyle devam ettik biz oyunlara. En çok umut bağladığımız şeyleri kaybettiğimiz anlar gibi. Yıkıldık ama devam ettik. Devam ettik çünkü hala kalan ihtimaller içinde karşı kıyıya ulaşabilirdik. Onu da kaybetmemek için bekliyoruz, hala son bir hamle şansımız olmalı diyerek. Beklemenin en olağan hali ansızın çıkagelmen olurdu. Sence ne zaman görüşürüz?

Kupa bardaklarına doldurulmuş sıcacık çaylar gibi sıradan olmalı hayat ama özel kılmalı bizi. Her şeye rağmen son bir ihtimali mutluluğa sakladığımız için...